Bu sefer başarmak istiyoruz, başaracağız
POLİTİKA“Kürt meselesi eşit yurttaşlık ve demokratik haklar meselesidir”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkanlığında, TBMM Genel Kurulu'nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin tümü üzerinde görüşmeler devam ediyor. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, TBMM Genel Kurulu'ndaki bütçe görüşmelerinde konuştu.
Konuşmasına Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş şahsında cezaevlerindeki siyasi tutukluları anarak başlayan Bakırhan, "Sevgili Sırrı Süreyya Önder şahsında da yıllardır bizimle birlikte barış ve demokrasi mücadelesi veren ama bugün aramızda olmayan bütün arkadaşlarımızı da rahmet ve minnetle anıyorum. İstanbul'da bir uyuşturucu operasyonu sırasında yaşamını yitiren polis memuru Emre Albayrak'a Allah'tan rahmet ailesine başsağlığı dileklerimi ileterek konuşmama başlamak istiyorum" dedi.
Bakırhan, toplumsal barışı konuşulduğu günlerde 2026 bütçesinde savunma ve güvenlik kalemlerine ayrılan kaynağın önceki yıla oranla yüzde 34 oranında arttırıldığına dikkat çekerek "Savunma ve güvenlik harcamaları arttırılırken sosyal devletin, adaletin, yerel demokrasinin, barışın ve hukukun bütçesi kısılıyorsa orada bir tercih konuşuyoruz demektir. Türkiye her devlet gibi savunma ve güvenlik için tabii ki bütçe ayıracak ama savunmaya 10 verilip sağlık, eğitim ve adalete bir bırakılıyorsa bu denge sorunu değil, bir tercih sorunudur" ifadelerini kullandı.
"1960'lı yıllarda milli iradeye saygı esas alınsaydı başbakanını ve bakanlarını idam eden bir ülke utancını hafızalarımızda taşımayacaktık"
Türkiye tarihi boyunca yaşanan bazı tarihsel kırılmaların siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatı baş aşağı götürdüğünü söyleyen Bakırhan şöyle konuştu:
Takvimler 4 Mart 2025'i gösterdiğinde cumhuriyet yönetimi takrir-i sukunda değil demokratikleşme rotasında ısrar etseydi Türkiye'nin harcı demokrasi ile karılırdı. 1960'lı yıllarda demokrasinin özü olan milli iradeye saygı esas alınsaydı başbakanını ve bakanlarını idam eden bir ülke utancını hafızalarımızda taşımayacaktık. 1970'li yıllar demokratik olgunluk içerisinde geçseydi ne gencecik insanlarımız idam giderdi ne 24 Ocak kararlarıyla emekçiler hedef alınır ne de 12 Eylül'de tank paletleri siyasetçileri ve halkı ezebilirdi. 1992'de bir halkın bayramı olan Nevruz tehdit olarak değil ortak değer olarak kabul edilseydi karanlık yapılar 90'lı yıllarımıza kara basan gibi çökmeyebilirdi. 2007 yılında bu ülkede vesayetçilerin değil demokratik normların sözü geçerli olsaydı 367 adlı darbe girişimi tarihimizin kara sayfalarında yer almazdı.
Tarih 15 Temmuz darbe girişimini yazdığında cevabımız 20 Temmuz OHAL ilanı değilde daha fazla demokrasi, adalet ve hukuk olsaydı bu ülke Orta Doğu'nun tüm halklarına büyük bir umut olacaktı. Bugün riskleri ve tehditleri değil umutları, emekçilerin, ezilenlerin bütçesini konuşuyor olacaktık. Takvimler 4 Kasım 2016'ya geldiğinde Selahattin'ler, Figen'ler evlerinden alınmasaydı, belediyelere kayyum atanmasaydı demokratik siyaset darbelenmezdi. 2025'ten objektifleri geçmişin acı hatıralarına çevirdiğimizde antidemokratik her uygulama bu ülkenin yurttaşlarına yoksulluk, gözyaşı, acı ve keder olarak döndü. Türkiye'de cumhuriyet demokrasi ile buluşsaydı bu topraklarda yaşayan her yurttaşın bambaşka bir hikayesi olabilirdi.
"Kürt meselesi kandırılmış ya da aldatılmış bir topluluğun problemi değildir, eşit yurttaşlık ve demokratik haklar meselesidir"
Bakırhan, 1923 sonra başlayan Kürt isyanları ve bu isyanlar karşısında gelişen bastırmaların Türkiye tarihinde önemli bir kırılma yarattığını belirterek "Kürt meselesini konuşurken önce şunu tespit etmemiz gerekiyor. Bu ülkeyi bir asırdır yönetenlerin en temel hatası Kürt meselesini yanlış teşhis etmesidir. Teşhisi yanlış olunca Kürt sorununu ortadan kaldırma yolları da hep hatalı oldu. Kürt meselesinde yıllardır hep düğüm üstüne düğüm atılıyor. Bu düğüm adeta Gordion düğümüne dönüştü. Yıllar boyunca bu mesele terör parantezine sıkıştırıldı. 'Geri kalmışlık' denildi. 'Kandırılmış, aldatılmış bir avuç insan' denildi. Oysa Kürt meselesi az gelişmişlik sorunu değildir. Kürt meselesi kandırılmış ya da aldatılmış bir topluluğun problemi de değildir. Kürt meselesi terör sorunu hiç değildir. Eşit yurttaşlık meselesidir. Demokratik haklar meselesidir. Bir varlık meselesidir ama en önemlisi Kürt meselesi bir hukuk meselesidir" ifadelerini kullandı.
Kürt’ün hukukunu tanımanın üniter devlet için de pekala mümkün olduğunu söyleyen Bakırhan, "Üniter devlet demek ne devletin inkarı ne de Kürtün inkarıdır. Kürtlerin eşit yurttaşları olarak hakkını savunması üniter devlet için bir risk değil, aksine bir güvencedir. Kürt meselesi günlük siyasetin gürültüsüne kurban edilecek bir başlık değil. Canların yitirildiği, ocakların söndüğü tarihsel bir olgudur. Kürt meselesi yıllarca düğüm aklıyla yönetildi ve sonuç hep hüsran oldu. Artık barış siyasetini çözüm aklıyla kuralım diyoruz" dedi.
İlginizi Çekebilir