Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Atatürkçülük Üzerinden Despotizm

Uğur Mumcu, bir panelde bir dergiden şöyle bir alıntı yapar.

“Türk vatandaşı İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalya ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri yasasına göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”

Mumcu, “Böyle olması gerekiyordu, çünkü biz laik olduk” der. “Yani o dönem ya laiklik ya İslamcılık tercihi önümüzde durmaktaydı. Biz laik, batıcı olmayı tercih ettik” şeklinde meseleyi izah eder.

Pazartesi günü Habertürk kanalında Adem Yıldırım adlı bir hukukçu, mezkur mizah dergisindeki alıntıya dikkat çekmek isteyince olanlar oldu. Moderatör, Ankara temsilcisi ve bir yazar kendilerine hakaret edildiği hissine kapılarak çok bozuldular.

Öyle ki kadıncağız defalarca iman tazelemek zorunda kaldı. Bugün spiker olmasını ulu önder Atatürk’e borçlu olduğunun altını çizdi vs.

Oysa Hukukçu Adem Yıldırım,  basit bir şey soruyordu. “İstiklal Harbi’ni emperyalist güçlere karşı, İngiltere, Yunanistan, İtalya, Fransa vs vermedik mi?” diyordu.

O halde neden yendiğimiz düşmanların hukukunu, kültürünü, geleneklerini, yaşam tarzını aldık ve bunları hayatımızın, tartışılmaz, vazgeçilmez bir kuralı/yasası haline getirdik?

Bu soruya cevap veremediler. Az kalsın üç kişi canlı yayında 10. yıl marşını okuyacaktı cevap olarak.

Adem Bey, “Bugün neden Atatürk’ün Nutuk’unu orijinalinden okuyup anlayabilen bir nesil yok” diye de hayıflanıyordu.

Şimdi bu tür soruların sorulmasına da müsaade etmek lazım.  Samimi eleştiriler, yapılan seviyeli yorumlar hiçbir şekilde “cumhuriyet düşmanı” şeklinde kestirilip atılmamalıdır.

Bu tür eleştirilerde de korkulacak, çekinilecek bir şey yok. Eleştiri yapan herkesi Atatürk düşmanı ilan etmenin de bir manası yok.

Bugün Türkiye’de Atatürkçülük adına kurulan büyük bir pazar var. Açıkçası onun üzerinden bir saltanat inşa edilmiş durumda. Burada kar amacı güden medya organları, yazar, siyasetçi, iş adamı vs hemen herkes var.

Mesele artık bir ideoloji olmaktan çıkıp ticarete dökülmüş vaziyette. Bu ülkede tüm darbeler de Atatürkçülük kisvesi altında gerçekleştirilmedi mi?

27 Nisan 2007 yılını hatırlayınız. Kız çocuklarının okudukları ilahileri bahane ederek bir gece yarısı muhtıra denemesi yapmıştı. Muhtırada; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin laikliğin kesin savunucusu olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacağından kimsenin şüphesinin olmaması gerektiği ifade ediliyordu.

Özetle, Cumhuriyetin kurucusu “Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır ”denildi.

Bu son cümle korkunç derecede tehlikeli bir cümledir. Çünkü gücü ele geçirenler fevkalade kendilerine göre bir yorum çıkararak istedikleri herkesi düşman olarak kodlayabilirler. Bunu darbe dönemlerinde yaşamadık mı?

Örneğin, 27 Mayıs 1960’da TSK; “Büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” prensibi bayrağımızdır” diyerek darbe yaptı. Başbakanımızı astı!

 

12 Mart 1972 günü; “Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş olduğumuzdan” denilerek muhtıra verildi.

12 Eylül 1980’de “Atatürk ilkelerine ve devrimlerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesini hayata geçirmek gayesiyle” denilerek darbe yapıldı.

 Keza 28 Şubat 1997 yılında “Büyük Kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar… Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmek…” gibi ifadelerle post modern darbe yapıldı.

En son 15 Temmuz 2016’daki sözde darbe bildirisinde;  “Yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakârlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesinden hareketle…” diyerek CIA- FETÖ ortak yapımı bir darbe teşebbüsünde bulunmadılar mı?

Peki, tüm bu darbeler, milleti sefalete mahkûm bırakan ekonomik krizler, yasaklar, baskılar, zulümler hemen her türlü baskı, yasak ve yıldırma politikaları Atatürk’ü sevdirmek için mi yapıldı? Yoksa Atatürk’ü bahane ederek servetlerine servet, itibarlarına itibar katan büyük bir saltanat inşa etmek için mi?

Bu ülkede yıllardır başörtülü öğrenciler sırf Atatürk’e karşı saygısızlık yaptığı gerekçesiyle okullardan atıldı.  İmam Hatip öğrencilerine katsayı engeli getirildi. Uğur Dündar namaz kılan öğrencilerin peşine muhabir timleri taktı.

Başörtülü analar Atatürk düşmanı sayılarak çocuklarının yemin merasimlerine bile alınmadı. Hastanelerde tedavi edilmedi.

Tüm bunlar hangi gerekçeyle yapıldı?

Bu ülkede Atatürkçülük ve Cumhuriyet adı altında sürekli milleti aşağılayan, hor, hakir, cahil, yobaz gören kendilerini de doğuştan yanılmaz, bilgili, aydınlanmış gören ucube bir kesim var.

Atatürk’ü kullanarak her türlü istibdatlarını onun gölgesine sığınarak yapan bu despotizme bir itirazımız olmalıdır.

Atatürk ile Apo posterlerini yan yana tutanların, bağımsızlık mücadelesi verdiğimiz bir zamanda hainlerle, emperyalistlerle işbirliği yapanların Atatürkçü geçindiği bir ülkede siz hala okul önlerinde Kuzey Kore’den kalma bir takım ritüellerle, Atatürk’ü ilahlaştıran kutlamalar, anma programları vs tertip edecekseniz daha çok işimiz var.

Yorum Yazın