Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçen ay yapılan görüşmede, Trump, Erdoğan'ın sandalyesini çekerken "Onlar çok akıllı, çok güçlü" ifadelerini kullandı.
Trump ile Erdoğan arasındaki şahsi ilişki ve Trump'ın Erdoğan'a duyduğu hayranlık herkesin malumu olsa da Trump'ın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'a dönerek, "Onlar çok akıllı" sözlerini tekrarladığı kameralara yansıdı.
ABD'nin hem Suriye hem de Ukrayna dosyalarında Türkiye'ye güvendiği biliniyor.
Ancak Erdoğan'ın bölgenin "güçlü adamı" olduğu şeklindeki bilinen anlatının ötesinde, Türkiye'nin küresel sahnede artan nüfuzunun ardındaki asıl itici güç, Latin Amerika ve Afrika'dan Doğu Asya'nın uzak bölgelerine kadar jeopolitik meselelerde Türk istihbaratının derinleşen rolüdür.
Analistler genellikle Türkiye'deki "derin devletin" nüfuzuna odaklansa da Ankara'yı uluslararası sahnede daha etkili bir konuma taşıyan, bu sistemin Türkiye sınırları ötesinde oynadığı artan rolü oldu.
Osmanlı casuslarından modern zamandaki tezahürlerine
Türk istihbaratının rakiplerine üstünlüğünün tarihteki köklerini anlamak için son zamanlarda yayınlanan 3 kitaba başvurabiliriz.
Bunlardan ilki, tarihçi Emrah Safa Gürkan tarafından kaleme alınan "Sultanın Casusları" adlı kitaptır. Yazar Gürkan bu kitapta, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözetleme ve taktik keşiflerin yanı sıra geniş bir stratejik casusluk ağına sahip olduğunu, geleneksel casusluk yöntemlerini kullandığını ve hatta Avrupa saraylarının siyasetine doğrudan müdahaleyi kullandığını belirtiyor.
Sultanın Casusları
I. Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı.
Osmanlı İmparatorluğu, Habsburglar ve Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan Vatikan'ın kararlarını etkilemeye kadar, coğrafi konumunu ve insan sermayesini kullanarak Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynadı.
Osmanlı tüccarları, sanatçıları ve diplomatları kıtaya yayıldı, yerel topluluklara entegre oldu ve karar alma süreçlerine katıldı.
Yüzyıllar boyunca gerçek bir rakibi olmayan Osmanlı İmparatorluğu'nun bu gücü, Britanya İmparatorluğu'nun desteğini alan Akdeniz güçleri, Avrupa'nın iç işlerine açıkça müdahale etmeye başlayana kadar devam etti.
Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş
İbrahim Kalın ve Hakan Fidan gibi isimleri anlamak için kavramsal bir çerçeve sunan diğer iki kitap ise, Egemen Bezci'nin "Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş: ile ABD ve İngiltere Arasında Türk Gizli Servisi" ile Benjamin C. Fortna tarafından kaleme alınan ve Türkçeye "Kuşçubaşı Eşref" adıyla çevrilen eserlerdir.
Fortuna'nın ilk kez 2016 yılında yayınlanan çalışması, Türkiye'nin modern Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) kurucu babası sayılabilecek, "Türkiye'nin Arabistanlı Lawrence'ı" olarak bilinen Eşref Kuşçubaşı'nın gizemli dünyasını inceliyor.
Kuşçubaşı Eşref
Kafkasya bölgesinden olan Kuşçubaşı Eşref, Osmanlı istihbaratının üstünlüğünü somutlaştırdı.
Rusya'ya karşı askeri yenilgileri, çok sayıda mülteciyi seferber ederek ve onları imparatorluk projesinin hizmetinde birer araç olarak kullanarak stratejik kazançlara dönüştürdü.
Osmanlı Devleti'nin hem insanını hem de coğrafyasını kullanarak rakiplerini zayıflatmadaki kurnazlığını örneklendirmişti; bu özellik, günümüz Türk istihbarat teşkilatında da varlığını sürdürüyor.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.