Bekir BAŞYURT

Bekir BAŞYURT

Mail: bekirbasyurt@hotmail.com

Dünya Coğrafyasında Türklerin Tarihi

Önceki yazımızda, ünlü Alman iktisatçı Ord.Prof. Fritz Neumark'ın söylediği gibi; "Türkler pek farkında değiller ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadırlar. Tarihten Türkler çıkarılır ise ortada 'Tarih' diye birşey kalmaz." tesbiti ile konu ile alakalı yazmaya devam ediyoruz.

Yakut dili sözlüğünün yazarı Rus dilbilimci Pekarsky'e göre: “Emerik” sözcüğü; Yakut Türkçesinde “Denizle ayrılmış arazi parçası” demektir… Bering Boğazı ile Asya kıtasından Amerika kıtasına geçen ve şimdi Amerikan yerlisi Kızılderililer olarak anılan Yakut Türkleri ilk olarak bu topraklara "Amerika" adını koyan topluluk olmuştur.

Amerika kıtasının ismi; Cenovalı Kristof Kolomb’dan sonra, Amerika’ya muhtelif zamanlarda dört kez sefer düzenleyen bir başka kâşif olan Floransalı İtalyan gemici “Ameriko Vespuçi” adına izafe edilse de, aslında bunun doğru olmadığı, gerçekte bu adın, Bering Boğazı’ndan Amerika kıtasına geçen Yakut Türkleri tarafından konulmuş ve emerik(amerik) sözcüğünden türetilmiştir.

Bu konu ile alakalı olarak; Atatürk, III. Türk Dil Kurultayının 3. günündeki ilk oturumda Genel Sekreterlik Raporu olarak sunulan bildiride de şu ifadelere yer verdirmiştir;

“Bu kıtaya Amerika isminin Ameriko Vespuçi’nın adına göre verildiği iddiasına karşı, bundan çok daha önce Nikaragua yerlilerinin Amerika adını kullandıklarını ve bu bilginin Avrupalı coğrafya ve tarih uzmanlarının kitaplarında da bulundukları, Yakut Lügatı’nda Emerik kelimesine de hâlâ yaşayan bir söz olarak rast geldikten sonra…”diye devam eden tespiti yaptırmıştır.

Colomb'un 1492'de Amerika’yı keşfinden elli yıl kadar önce Cebelitarık’tan çıkan Türk denizciler Turks and Caikos Adaları (Türk-Kayık Adaları) veya Grand Turks (Büyük Türk) Takımadalarına ulaşıp buradan tatlı su ve yiyecek takviyesi yaptıktan sonra okyanus akıntısını kullanarak Orta Amerika’ya (Meksika) ulaşmışlar ve o zamanlar, bu bölgede bir adalar devletinin kurulduğu; sonrasında İngilizlerin, söz konusu bu Türkleri toplu kıyıma uğrattığı ve olayın geçtiği bölgenin tarihi geçmişinin hâlâ açıklanamayan “büyük sır” olarak anıldığı tarihçilerce bilinmektedir.

Öyle ya, kıtanın yanı başında bulunan adaların ismi olan "Büyük Türk Takımadaları" adı da yıllardır var olduğuna göre, aslında kıtanın kim tarafından keşfedildiği, delili apaçık sabit bir gerçektir.

Amerika'nın keşfi konusundaki düğümü Osmanlı Devleti üzerine yapılan araştırmalar çözecektir. Osmanlı Devleti, 15.-16. yüzyılda dünyanın en güçlü donanmasına ve işinde çok iyi olan denizcilere sahipti.

Osmanlı dönemi tarihçilerinden Esat Efendi, "Hulâsa-i Ahval-i Tunus ve Garp" adlı eserinin 400. sayfasında Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın, Kanunî Sultan Süleyman'a yazdığı bir mektuptan söz etmektedir. Esat Efendi, söz konusu mektupla Barbaros (Barba Rossa/Kızıl Sakal; Cezayir emiri olan ailesine batılıların verdiği bir aile tanımlama adıdır!) Hayrettin Paşa'nın "Amerika’nın fethi için" padişahtan izin istediğini ama vezir-i azam Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa’nın "Çok uzak olduğu gerekçesi ile" bu fetih girişimine karşı çıktığını nakletmektedir. Ki o dönemde ardı ardına düzenlenen askerî seferler yüzünden hazinenin boşalması, oluşan devasa bütçe açığı ve yüksek enflasyon, asker ve sivil nüfus naklinin zorluğu, fetih sonrası kıtayı elde tutmanın zorlukları gibi nedenlerle Kanuni bu fetih seferinden vazgeçirilmiş olabilir.

Amerika kıtası denildiğinde özellikle Piri Reis'e (1465-1554) ait dünyanın ilk denizcilik kılavuzu olan 855 sayfalık "Kitâb-ı Bahriye" adlı eser bu konuda çok önemlidir. Bu kitapta yazanlara bakılırsa Türk denizciler Amerika kıtasını Kristof Kolomb'dan en az 29 yıl önce 1463 yılında keşfetmişler ve "Antilya" adıyla da coğrafi kayda geçirmişlerdir.

Piri Reis, kaleme aldığı ünlü eserinin 77.-85. sayfalarında yeni kıta hakkında bilgiler de vermiştir. Hatta ünlü bilgin: "Bahr-i Mağrip(Batı Denizi);  Septe(Cebelitarık)Boğazı’ndan batıya doğru 4 bin mil eninde ulu bir denizdir. Bu denizin bir ucunda da Antilya Kıtası bulunmaktadır." demek suretiyle aslında Kolomb ve çağdaşı olan Avrupalıların büyük bir yanılgı ile Hindistan sandığı bu toprakların aslında bir kıta olduğunu. Avrupa'ya uzaklığı olan 4 bin mili bile daha o zamandan ortaya koymuştur.

Avrupalıların Ümit Burnu'nu geçip Hindistan yolunu öğrenmelerini sağlayan kişinin de Kuzey Afrikalı bir Müslüman Türk olduğu ve Avrupalı sömürgecilerin Hindistan yolunu öğrendikten sonra bu Afrikalı Müslüman denizcinin öldürülüp denize atıldığı da tarihi bir söylentidir.

Cenovalı denizci Kristof Kolomb..Osmanlı denizcilerinden esinlenerek Amerika'ya gitmeyi kafasına koyan, dahası Osmanlı'nın denizlerdeki muhteşem gücünden de yararlanmak isteyen Kolomb, Sultan II. Bayezit’e(Kanuni'nin oğlu Sarı Selim) başvurur. Padişahtan kıtanın fethi için gemi, asker, tayfa, para desteği ister. Amerika kıtası hakkında bilgi sahibi olan Sultan II. Beyazıt, önceden babası Kanunî döneminde de gündeme gelen Amerika'nın fethi konusuna pek iltifat edip ilgilenmez.

O dönem, zaten Kanunî döneminde halk ve ordu tarafından çok sevilen Şehzade Mustafa ve  aslen Karamanoğlu Avşarlarından olan Piri Reis'in haksız yere idam ettirilmelerinden başlayan süreçte Osmanlı Devletinde de işler yolunda gitmemeye başlamıştır. Bu yüzden Sultan II. Bayezid, Kolomb'un tüm bu istediklerine cevap vermez.

Ama bununla birlikte Piri Reis'in yeğeni olan Kemal Reis’in adamlarından olan Rodrigo’yu (Rodriges de Triane), Kolomb’a kılavuz olarak vermiştir. Bu görevlendirme de Rodrigo’nun daha önce Amerika’ya, Türk Adalarına kadar gittiğini göstermektedir.

Kolomb, günlüğüne gizemli kılavuzu ile ilgili de birkaç satır yazmıştır. Söz konusu günlükte çoğu gönüllü olarak sefere katılmış olan serseri, serkeş tayfaların ona bir zarar vermemeleri için kılavuzunun kimliğini tayfalardan gizlemek zorunda kaldığı, kılavuzunun gizli gizli ibadet ettiği, az konuşan birisi olduğu, İspanyol denizciler gibi sarhoş olmadığı, işini iyi yaptığı gibi ayrıntılara yer verilmiştir. Bu ayrıntılardan hareketle kılavuzun Türk olması, güvenlik amaçlı takma adla anılması da mümkündür. Parçaları bir araya getirdiğimizde Karamanoğlu Avşarlarından olan ünlü bilgin ve denizci Pîri Reis’in çizdiği dünya haritasının gizemi de az çok çözülmüş olmaktadır.

Atatürk’ün, Amerikan yerlilerine ilgi duyduğu; yakın arkadaşlarından Tahsin Bey’i Meksika’ya büyükelçi olarak gönderdiği; ondan, Mayalarla Türkler arasındaki bağı araştırmasını ve elde ettiği bulguları bir rapor halinde kendisine sunmasını özellikle istediği de sır değildir. Hatta Türkçe “tepe” sözcüğünün Maya dilinde “tepek” olduğundan hareketle Tahsin Bey’e Mayatepek soyadını veren de bizzat Atatürk’tür.

İlk denizci Türklerde Osmanlı leventleri değildir. Antik dönemden beri var olan Türk denizcilerinin Batı Anadolu’dan, büyük olasılıkla da Toroslardan çıkan “Turskalar” adıyla nam salan ve Mısır kıyılarına akınlar yapan korsanlar olduğu, eski Mısır kaynaklarında geçmektedir.

Yine İtalya’da; Roma uygarlığının öncülü olan Etrüsk türk uygarlığını kurdukları ve hatta 3 büyük gemi ile okyanusa açıldıkları, gemilerin ikisinin kaybolup, birinin Meksika’ya ulaştığı burada Olmek uygarlığını başlattıkları, bunu da İnka, Maya, Aztek, Toltek uygarlıklarının izlediği tezi bizzat İtalyan araştırmacılar tarafından ortaya atılmıştır.

Roma’nın ilk 11 hükümdarının Etrüsk kökenli olduğu; şimdilerde Latin alfabesi olarak adlandırılan Etrüsk alfabesinin Orkun (Orhun) alfabesi harf dizilişi ile neredeyse tıpatıp aynı olduğu gibi gerçekler ise artık gün yüzüne çıkmış bulunmaktadır.

Peki ya kullandıkları alfabe Orhun anıtlarındaki harflere çok benzeyen, Türkistan'dan gittikleri ile ilgili tezler günden güne güçlenen Vikingler ve ünlü kayıkları..Vikinglerin Avrupa ile yetinmeyip, İzlanda üzerinden Kanada kıyılarına kadar gittiklerini çoğu kişi bilmez. Vikinglerin, Kanada kıyılarında yarım asır kadar kaldıkları ve umduklarını bulamayarak tekrar Avrupa’ya döndükleri de araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur.

Türklerin Amerika’ya yolculuğu denince herkes ağız birliği etmişçesine Bering Boğazı’ndan ve Amerikan yerlileri Kızılderililerden söz eder. Ama, Türkistan’dan kuzeye, batıya güneye olduğu gibi doğuya da göçler olmuştur. Hatta bu göçlerin Saka'yı, Kore’yi, Japonya’yı da geçip; Kanada, Meksika, Peru, Şili diye uzandığı günümüzde yapılan saha araştırmaları ile bilimsel olarak da kanıtlanmış bulunmaktadır. Bu göçlerin Nuh'un oğlu Yasef'ten olan torunu Türk'ten beri; M.Ö. 10 bin’li yıllardan, M.S. 500-600’lü yıllara hatta Cengiz Han dönemine kadar sürdüğü kesin olarak bilinmektedir.

Burada en çok üzerinde durulması gereken konu başlığı ise Kenger/Sümer ülkesi, Etrüskler gibi ilk dönem Türk boyları da olmakla birlikte Aslar, Sakalar/İskitler, Hunlar, Göktürkler ve son olarak da Cengiz Han döneminde yapılan göçler olmalıdır.

Çünkü Kanada'dan Şili'ye kadar uzanan çizgi boyunca karşılaştığımız Türkçe sözcüklere bir açıklama getirmek ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Özellikle dış etkilerden (Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce) korunmuş olan Çuvaşistan, Taymir, Yakutistan gibi Türk yurtlarında yapılacak karşılaştırmalı dilbilimi/filoloji araştırmalarıda bu konulara açıklık getirebilir.

Amerikan yerlileri, karakteristik özellikleri yönüyle de Türklere çok benzemektedir. Özgürlük, mertlik, dürüstlük, konukseverlik diye giden özellikler Türk kültürüne yabancı olmayan niteliklerdir. Avrupalıların Geronimo diye isimlendirdiği son Apaçi reisi Gokhlayeh;

17 kişiyle, 8 bin kişilik ABD askerlerine saldırmaktan çekinmeyen, Çin sarayına 40 çerisi ile saldıran Kürşatın, başka bir cesur Türk cesaretidir. Toroslardaki Avşar kocaları çıplak gözle bakıp, hava olaylarını tahmin ettikleri gökyüzüne göy/göğ derler, Göğün rengine de arabçadan gelen mai/mavi demek yerine göy/göğ rengi derler ve Anadoluda  mavi gözlülere de "gögüş" denir.

Göktürk ve İnka heykelleri, anıtlarının; Etrüsk ve Olmek heykelleri, anıtlarının aynı olması; Olmeklerde de “yada yağmur taşı” inancının bulunması; Yörük/Türkmen halı-kilim desenlerinin Peru-Meksika yerlilerinin özellikle de Amerikan Navaho yerlilerinin kilim desenleri ile aynı olması; Türk asıllı Chou(Çu) Hanedanlığı döneminde Türkistan ve Çin’den, Amerika’ya göçler; Cengiz Han dönemine kadar süren son göçler ve en son Kubilay Han’ın, Japonya’ya düzenlediği askerî sefer..Parçalar birleştirildiğinde ortaya çıkan büyük resimde Asya (Türkistan) ile Amerika'daki yerli kültürler, uygarlıklar arasında bir bağ bir etkileşim olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Özellikle Orta ve Güney Amerika bölgelerinde ardı ardına ortaya çıkan ve Olmekler, Toltekler, Aztekler, Mayalar, Aymaralar, İnkalar diye giden uygarlıklar Türkoloji ile ilgilenen herkes tarafından üzerinde durulması gereken konu başlıklarıdır.

Mohawk dilinin Tatar Türkçesiyle, Keçua(İnka) dilinin Uygur Türkçesiyle benzerlikler taşımasını ve hatta Keçua dili ile Çuvaş Türkçesinde sayıların aynı oluşunu da düşünürsek; bunların Türklerin yolunun bir tarihte de Amerika kıtasından geçtiğinin bir delilidir, denilebilir.

Dilbilimi/filoloji de Amerika’daki Türk izlerinin geçmişini onaylıyor. Tepe Huan/Tepe Han, Dağ Han'daki anlamlar gibi, aynı ve yüzlerce ortak sözcük, tamlama, deyim..Dilbilimine göre; iki dilde ortak 100 sözcük varsa etkileşim; 7 çift sözcük varsa tarihî bağ olduğu kabul edilmektedir. Kaldı ki iki toplum arasında dilde olduğu kadar ülke yönetiminde de benzerlikler bulunmaktadır. Örneğin Amerikan yerlilerinde, ülkenin 2 veya 4 “tekun” ile yönetilmesi söz konusudur. Bu yönetim biçimi ve kavram Türkistan’da da aynı olup; tekun/tekin/tigin (Batı’da, prens denir) isimli ünvan ile aynen tanımlanmaktadır. Sakalar (İskit), Hunlar (Hiyung-Nu) ve birçok Türk boyunda bu unvanlar kullanılmıştır. Aşına (Asena) soyundan geldiklerine inanan Göktürklerin ünlü başkomutanı Köl Tigin (Göl Tekin/Gültekin) örneğinde olduğu gibi!

Amerika’daki kimi yerli halkların Kök Tengri (Gök Tanrı) inancına sahip oldukları biliniyor. Türkler ve Amerika yerlileri arasında inançla ilgili benzerlikler sadece Kök Tengri (Gök Tanrı) inancıyla da sınırlı değildir. Her iki toplumda da 9 sayısının uğuruna inanılması bir başka ortak noktadır. Türklerdeki 3’ler, 5’ler, 7’ler, 40’lar diye giden sayısal değerler ve yine göğün 9 kat olduğu ile ilgili söylentinin günümüze kadar gelmesi, gelinin kuşağının bağlanmasından, savaşa giderken atın kuyruğunun bağlanmasına; bebek kırklanmasından, ölünün ardından verilen anma yemeği ve ağıt/yakarma duasına varıncaya kadar, kişilerin yaşantısının her anına etki eden, bu tür inanç biçimi olan  ritüellerin aynı veya benzer şekilde Amerikan yerlilerinde de olması, bir rastlantı, tesadüf değildir..

Peru’nun yanı sıra Türkoloji açısından gizemler barındıran bir diğer ülke Meksika’dır. Özellikle de M.S. 856 yılı, Toltekler ve Tula kenti. Amerika kıtasında ilk kez; o Amerikan kızılderilerinin kovboy filimlerinde bol bol kullandığı ok-yay'ın ve yağmur için yeşim taşı kullanımı burada söz konusudur. Ok-yay ve yeşim taşı ise Türklerle özdeşleşmiş olgulardır.

İnanması zor ama;  Orta Asya Türkistan'ından çıkıp,  AlpErTunga'dan isim alan Avrupa’nın Alp dağlarından, Türkün and içme geleneğinden isim almış olan And Dağlarına kadar dağılmış, bilinmeyen, keşfedilmesi gereken, sırlar ile dolu dev bir Türk kültürü coğrafyası.

Bütün bu karmaşık veriler ışığında Türklerin; batılıların modern keşifler çağı olarak adlandırdığı dönem olan Kristof Kolomb’dan 50 yıl önce, okyanusu aşmakla kalmayıp; bu tarihten 500, hatta 5 bin, 10 bin yıl önce bile Amerika’yı bildiklerini söyleyebiliriz. Aslında keşfedilen bir kıta yok, zaten bu topraklarda yüzlerce yıldır süren bir medeniyetler var iken bu medeniyetlerin batılı katil sömürgecilerin katliamları ile yağmalanarak yok edilmesi vahşeti var.

Yorum Yazın