Bekir BAŞYURT

Bekir BAŞYURT

Mail: bekirbasyurt@hotmail.com

500 Sene Bize Zamanı Ölçen Muvakkithaneler

500 Sene Bize Zamanı Ölçen, Cami Avlularında 'Metruk' Unuttuğumuz Mu'vakkit'hane Odaları...

Albert Einstein'ın "Zaman" için tanımladığı 'İzafiyet Teorisine' göre; Zaman: görecelidir, algılama biçimimiz, bulunduğumuz yer, nasıl hareket ediyor olduğumuz ve hareket hızımıza göre zaman değişir, tanımını yapsada..zamanın içinde devamlı koşuşturan insanlık tarih boyunca içinde yaşadığı bu akıp giden zamanı ölçmek için çabalamış ve bunun için aletler geliştirmiştir.

Bilinen en eski zamanı ölçme aleti; Güneş saatidir. Güneş saati ise zamanı Güneş'in konumuna göre ölçmeye yarayan alettir. Bilinen ilk güneş saatini Mısırlılar yapmıştır.Genel olarak kullanılmış olan, yatay güneş saati tasarımlarında; güneş gören açık bir alanda, dikey olarak yerleştirilmiş bir çubuğun gölgesi, yatay yerleştirilmiş bir yüzeyde günün saatlerini rakam ile gösteren kadrana düşer. Güneş gökyüzünde ilerledikçe çubuğun ucunun saat üzerinde bıraktığı gölge, farklı saat rakam çizgilerine denk gelecek şekilde hareket eder.

Bu tasarımlarda dik duran çubuğun,  Dünya'nın dönme ekseni açı değişimine göre de eğik bir şekilde hizâlanması gerekir. Dolayısıyla bu tür güneş saatinin doğru zamanı göstermesi için çubuğun manyetik kuzeyi değil, bu eğimle değişen coğrafî kuzeyi gösteriyor olması gereklidir. Ayrıca çubuğun yatay düzlemle yapacağı açı, saatin bulunduğu coğrafî enlemdeki açısına da eşit olmalıdır.

Yine de bu iki özelliğe sahip olmayıp farklı ilkeler çerçevesinde çalışan güneş saatleri de tasarlanmıştır. Bu saatler bir dairenin ortasına çubuk konularak ve pusula yardımı ile (her yerde kuzey'i göstermesi lazım) her saat gölgenin düştüğü yere işaret konularak yapılabilir. Ama bulutlu günler, gece gibi etkenler bu saat türünü kullanışsız kılacaktır.

Osmanlı Eyaletlerinin çoğundaki selatin camiilerinin bahçelerinde birer muvakkithane odaları bulunur idi.. Muvvakkithane ise muvakkitlerin yani vakti tespit edenlerin çeşitli aletlerle namaz vaktini belirlediği, gözlem yaparak zamanı tespit ettikleri mekandır. Bu bağlamda muvakkithane, "vaktin belirlendiği mekan" anlamına gelmektedir. Namaz vakti belirlenmesiyle ilgili mesleğe daha önceki İslâm medeniyetlerinde de rastlanmasına rağmen bu çalışmanın yapıldığı hususi bir mekân olarak muvakkithâne tabirine Osmanlı İmparatorluğu'ndan önce rastlanmamıştır.Muvakkithaneler şehirlerdeki büyük camilerin bahçesine inşa edilmiş bir iki odadan büyük olmayan yapılardır. Bu yapılar içinde bulundukları külliyenin veya bitişik olduğu caminin vakfı tarafından idare edilir, buralarda çalışan kimselere ise zamanı ayarlayan, vakitten sorumlu kişi manasında muvakkit denilirdi.

Ayrıca Osmanlı medeniyetinde "Külliye" adıyla anılan yapının içerisinde pek çok farklı işlevi ve hizmeti sağlayan kamusal hizmet binaları bulunmaktaydı. İmaret, cami, şifahane gibi yapıların yanı sıra dini ve ilmi açıdan hizmet sağlayan kamu binaları arasında sayılabilecek muvakkithaneler külliyelerin içerisinde de bulunabilmekteydi. Dikdörtgen planlı inşa edilen muvakkithanelerin yola bakan cepheleri, hem güneş ışığını tamamen içeri alabilmesi hemde geçenlerin bu güneş saatlerini daha iyi görebilmesi için binadan çıkıntılı üçgen bir düzlemde dışarıya taşacak şekilde tasarlanır; mevki olarak camilerin girişinde sağ veya sol tarafta yer alırdı. Bir yanı mutlaka sokağa bakan bu yapılar genelde tek katlıdır. İki katlı olanlar ise Sıbyan Mektebi, kütüphane gibi vakıf müesseseleriyle birleştirilerek kullanılmıştır.

Muvakkithanelerde yapılan en önemli faaliyet çeşitli aletler vasıtasıyla tespit edilen namaz vakitlerinin müezzinlere bildirilmesidir. Namaz vakitlerinin güneşe göre ve hassas bir şekilde belirlenmesi, ayrıca kıble yönünün dakik olarak tayini ihtiyacı, muvakkitliğin daha Emevîler döneminde ortaya çıkmasına yol açmış, ilk muvakkithâne de Şam’daki Emevi Camii’nde kurulmuştur.

Emeviler döneminde ortaya çıkan muvakkithaneler, Osmanlılarda özellikle İstanbul'un fethinden sonra yaygınlaştı. Bu tarihten önce diğer Osmanlı şehirlerinde muvakkithane kayıtlarına rastlanmakla birlikte tam olarak tespit edilemedikleri için varlıkları tartışmalıdır. İstanbul’da ilk inşa edilen muvakkithane, 1470 tarihli Fatih Camii Muvakkithanesidir.Buranın başına da ilk muvakkit kabul edilen ünlü bilim insanı "Ali Kuşçu" getirilmiştir.

Bu mekanlarda çalışan muvakkitler, senelik takvim ile Ramazan ayı için imsakiye de hazırlardı. Muvakkitlerin hemen hemen tamamı basit astronomi aletlerini kullanmayı bildikleri gibi içlerinde bu sahada eser verecek seviyede bilgi sahibi olanlar da vardı. İsteyenlere basit astronomi derslerinin de verildiği bu mekanlarda muvakkitlerin bilgisine göre hem bir astronomi eğitimi yeri ve hem de basit bir gözlem evi idi.

Osmanlı şehirleri için Şeyh Vefa, Takiyüddin ve Darendeli Mehmed Efendi gibi kişiler namaz vakitlerini gösteren dakik cetveller hazırlayan ünlü gök bilimci ve muvakkitler arasındadır. Aynı zamanda İstanbul’daki bazı muvakkithanelerin, astrolojik hesaplara dayanarak uğurlu zamanı padişaha belirtmekle görevli olan 'müneccimbaşı'ların yetişmelerinde önemli bir yeri bulunmaktaydı. Mekanik saatler yaygınlaşması ve muvakkithânelere girmesiyle muvakkitlerin görevi zaman içerisinde saatleri tamir ve ayarlarını kontrol etmeye ve saat ve astronomi aletleri imal etmeye dönüştü. Muvakkithanelerder ayrıca astronomi, astroloji ve takvim gibi konularda ders verilir, vakit tayiniyle ilgili basit aletlerin yapımı da öğretilirdi. Bazı muvakkithâneler dönemin küçük birer rasathanesi gibi çalışmaktaydı.

Muvakkithanelerin demirbaşları arasında zaman tayini yapmak, yön bulmak, güneşin meridyen geçişini tespit etmek için kullanılan 'usturlap', zaman tayininde birinci derecede önemli bir ölçüm aracı olan ve üçgen şeklindeki 'rubu tahtası', çift yansıma ilkesine dayanan ve ölçüm kapasitesi 90 derece olan 'oktant', güneş ve yıldızların yüksekliklerinin ölçülmesinde kullanılan 'daire-i muaddel', çeşitli küreler bulunmaktaydı. Bunların yanında teknolojik gelişmelere göre farklılaşan kadran, sekstant, kum saati, güneş saati, mekanik saatler gibi astronomi aletleriyle zaman ve takvimle ilgili hat levhaları bulunmaktaydı.

Payitaht olan İstanbul'da pek çok muvakkithane bulunmaktaydı. Özellikle Teşvikiye Camii, Yavuz Selim Camii, Şehzade Camii, Eminönü Camii bahçeleri içerisinde bulunan bu yapılar ve pek çok mahallede rastlanabilecek muvakkithaneler İstanbul'un bu yapılar bakımdan zengin olduğunu göstermektedir. Payitaht İstanbul'da inşa edilen muvakkithanelerin yanı sıra Osmanlı coğrafyasında diğer eyaletlerde de inşa edilmiş diğer muvakkithaneler; Belgrad, Kalemegdan, Beyrut, Şam, Taif, Girit, Hanya, Bursa, Gelibolu, Kütahya, Trabzon, İznik, İzmir, Aydın, Tire, Konya, Çorum, Tokat, Erzurum, Balıkesir, Manisa, Edirne, Çanakkale, Safranbolu ve Amasya gibi birçok merkezde bulunmakta idi.

Büyük camiilerimizin avlu girişlerinde 'oda' şeklindeki -şu an dikkatimizi çekmeyen-  İstanbul'daki muvakkithaneler;

 

Ahmediye Camii

Atik Ali Paşa Camii

Ayasofya Camii

Bala Süleyman Ağa Külliyesi

Bayezid Camii

Beykoz Camii

Beylerbeyi Camii

Büyük Selimiye Camii

Caferağa Camii

Cerrah Mehmed Paşa Camii

Dolmabahçe Camii

IV. Murad Sebili

Eminönü Camii

Emirgan Hamid-i Evvel Camii

Eyüp Sultan Cami

Fatih Camii

Galata Mevlevihanesi

Humbarahane Camii

II. Mahmud Türbesi

Kandilli Camii

Kanlıca Gazi İskenderpaşa Camii

Kasımpaşa Camii

Keçecizade Fuad Paşa Camii

Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii

Laleli Camii

Nişancı Mehmet Paşa Camii

Nusretiye Camii

Osmanağa Camii

Ramazan Efendi Camii

Sultanahmet Camii

Suadiye Camii

Sultan Mustafa Camii

Şehzade Camii

Teşvikiye Camii

Tevfikiye Camii

Üsküdar Valide-i Atik Camii

Üsküdar Valide-i Cedid Camii

Yavuz Selim Camii

Yeraltı Camii (Kurşunlu Mahzen)

Yenikapı Mevlevihanesi

Yeni Cami

Muvakkithaneler, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde özellikle Sultan Abdülmecid döneminde meydanlardaki kule saatlerinin yapılmaya başlanması ve mekanik saatlerin yaygınlaşması ile önemini yitirmeye başlamıştır. Son müneccimbaşı Hüseyin Hilmi Efendi’nin 1924 yılında vefatıyla müneccimbaşılık müessesesi lağvedilerek Türkiye Cumhuriyeti ile yerine aynı yıl 'başmuvakkitlik' adıyla yeni bir müessese kurulmuş ve başına Ahmet Ziya (Akbulut) getirilmiş ve bu yeni müesselerde 'zamana yenik düşerek'  20 Eylül 1952’de tamamen kapatılmıştır.

Günümüzde pek çok muvakkithane binaları değişen zamana dirense dahi, ayakta kalanların bir kısmı ya amaçları dışında kullanılmakta veya metruk bir haldedir. Bir kısmının ise farklı amaçlarla, büfe, kafeterya, kitap satış noktası olarak kullanıldığına veya müştemilat olarak bırakıldığına rastlanmaktadır. Şu an birer metruk oda olan bu kültür mirası yapılarımızın 1470'den 1952'ye kadar tam 482 yıl birer astronomi merkezi olarak zamanı ölçtüğü unutulmamalıdır!..

Yorum Yazın