Bekir BAŞYURT

Bekir BAŞYURT

Mail: bekirbasyurt@hotmail.com

Sultan Abdülaziz'in Katledilmesi

Abdülaziz’in Topkapı Sarayı’ndan  tutuklu tutulduğu  Feriye Sarayına taşınışının ikinci günü 4 Haziran 1876 günü Osmanlı tarihinin en acı vakalarından biri yaşandı.

O sabah Abdülaziz abdest alarak sabah namazına durmak amacıyla odasından dışarı çıktı. Daha sonra sarayda görevli Fahri Bey ile karşılaşıp selamlaştıktan sonra odasına dönüp sakalını düzeltmek için bir ayna ve makas istediğini iletti.

 Saraydaki diğer nöbetçiler eski Sultanı kontrol ettikten sonra durumu Valide Sultan’a bildirdiler. Valide Sultan durumu kendi gözleri ile görmek için Abdülaziz’in yanına giderken kapının içeriden kitlendiğini ve bir takım iniltiler işittiler. Kapı kırılıp içeri girildiğinde manzara gerçekten feciydi.

Abdülaziz kolu sıvalı, başı açık olarak odanın yan minderi üzerinde yan tarafına yatmıştı. İki bileklerinden de kanlar fışkırıyor ve son nefesini vermek üzereydi. Ve o trajik simge olan kanlı gömlek annesi  Pertevniyal Valide Sultanın tam karşısındaydı.

Abdülaziz’in yanı başında rahlenin üzerinde sayfası açık biçimde Kur’an-ı Kerim duruyor, Nur Suresi’nin şu mealdeki 35. Ayeti fark ediliyordu:

“Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. O’nun nurunun örneği içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerinde nurdur o. Allah dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir, Allah her şeyi bilmektedir.”

 

Durumu haber alan Hüseyin Avni Paşa kayığına atlayarak 20 dakika gibi bir sürede olay yerine ulaşır ve Sultan Abdülaziz’in cansız bedenini olay yerinden uzaklaştırır. Cenazenin otopsisi yapılması için   Dr. Marko Paşa olay yerine gelen ilk doktorlardandır. Detaylı bir inceleme yapılmadan Hüseyin Avni Paşa’nın isteği doğrultusunda bir rapor hazırlanır. Raporda imzası olan 19 doktordan yalnızca bir kaçı Abdülaziz’in kesik bileklerini inceleme fırsatı bulduğu söylenebilir.

 Cenazeyi görmeden rapora imza atmayan bazı doktorların, Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından rütbelerinin söküldüğü belgelerle sabittir. Rapor birçok açıdan yanlışlıklarla dolu olmasına rağmen, kesinlik belirten bir intihar vakası olduğuna dair bir cümle de yer almamıştır.

 Birçok adli tıp uzmanı bir kişinin iki bileğini kesme ihtimalinin olmadığı görüşünde birleşmiştir.

II. Abdülhamid döneminde kurulan Yıldız Mahkemesi sorgularında ve sonuçlarında bu vakanın intihar vakası olmadığı, aksine bizzat cinayet olduğu ispatlanmıştır.

Feriye sarayında göreve başlayan üç bahçıvan Cezayirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan Çavuş Hüseyin Avni Paşa tarafından görevlendirilmişler ve Sultan Abdülaziz’in katilleri olduğu mahkeme kararlarıyla sabitlenmiştir.

Gelgelelim bir başka hususta Sultan Abdülaziz’in çıplak bedenini görebilen Sultan Ahmed Camii vaizi ve başimamı Ömer Efendidir. Ömer Efendi padişahın cenazesini yıkamış ve Abdülaziz’in kalbi üzerinde mor ve büyük bir leke olduğunu yeminle beyan etmiştir.

 Mahkemede teşhir edilen padişahın hırkasının kalbin üzerine isabet eden kısmındaki delik ise meseleyi daha da ciddi bir konuma getirmiştir.

İşte bu ifade olayın cinayet olduğu şüphesini daha da kuvvetlendirmiştir. Hüseyin Avni Paşa ve ekibinin bu darbe planı arkasında bir Osmanoğlu padişahını şehit etme gibi bir düşüncesi var mıydı bilinmez ama durum bu şekilde sonuçlanmıştır.

Olayın bir intihar değil cinayet olduğunun anlaşılması ise II. Abdülhamid döneminde kurulan Yıldız Mahkemesi sonucunda ortaya çıkacaktır.

Olayın intihar mı cinayet mi olduğu hala belli çevrelerde tartışma konusu olmaya devam ederken tarihçi İbnülemin Mahmud Kemal’in şu sözü çok anlamlıdır:

“Fakat merhumun tahttan alınmak istendiği günden ahirete gittiği veya gönderildiği dakikaya kadar cereyan eden olayları göz önünde bulundurarak derim ki, Sultan Abdülaziz katledilmiş ise, katlettiren Hüseyin Avni Paşa’dır. İntihar etmiş ise, müsebbibi ve diğer tabirle manevi katili yine Hüseyin Avni Paşa’dır.”

 

ÇERKEZ HASAN VAKASI..

Sultan Abdülaziz ve ailesi saraydan kayıklarla Topkapı sarayından götürülürken padişahın hanımlarından Neş’erek Kadın Efendi’nin omzundaki şal da çekilmiş ve geri verilmemişti. Sağanak yağmurlu bir havada bu muameleye maruz kalan Neş’erek Kadın  Efendi, daha sonra rahatsızlanarak Abdülaziz’den bir hafta sonra vefat etmiştir. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, ardından katledilmesi ve Neş’erek Kadın Efendi’nin vefatı bir kişide dönülmez intikam hislerinin oluşmasına neden olmuştu. Bu kişi aynı zamanda Abdülaziz’in kayın biraderi olan Neş’erek Sultan’ın kardeşi Çerkez Hasan Bey’dir.

 Bu olaylara sebep olan darbeci paşalar ve diğer askerlere karşı intikam duygusuyla 15 Haziran 1876 günü Midhat Paşa’nın konağını basmaya karar verir.

Midhat Paşa konağının üst salonunda toplantı halindeydi. Konak serasker dairesinden getirilen zabitler tarafından korunuyordu.

Toplantıya Hariciye Nazırı Raşid Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşa başta olmak üzere, Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa ve Şura-ı Devlet Reisi Midhat Paşa başta olmak üzere toplam 13 kişi katılmıştı.

Konağa silahla baskın yapan Çerkez Hasan, Hüseyin Avni Paşa ve Raşid Paşa olmak üzere 5 kişiyi öldürmüş 10 a yakın kişiyi de yaralamıştır.

Yakalanmasından sonra başındaki yarayı tedavi için gelen hekimi kabul etmemiş, “beni ya asacaklar ya da kurşuna dizecekler, tedavinin maksadı yoktur.” diyerek geri çevirmiştir.

17 haziran 1876 günü sabah namazından sonra Bayezid Meydan ındaki Seraskerkapısının önündeki dut ağacına asılarak idam edilmiştir.

 

Bu Türk Han ı  ve  İslam Halifesi  Sultan Abdülaziz katl edildiği Feriye Sarayı Beşiktaş istikametinden sahil kısmında Ortaköy e  gelmeden Feriye SİNEMASI ve Feriye LOKANTASI olarak bir büyük Holding tarafından yağmalanarak vasıfsızca işletilmektedir.

 

 

 

Yorum Yazın