Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Alman Vakıfları, Bergama ve Kaz Dağları(1)

Kaz Dağlarının 40 kilometre uzağında bulunan bir maden ocağı. Sahada 195 bin değil, 13 bin 400 ağaç kesildi. Ruhsatı veren de AK Parti hükûmet değil, CHP. Tarih, 12 Mart 2001.

                                                                                                                 

Peki, niye çevre maskesi takarak yaygara kopartıyorlar? İsterseniz Bergama örneği üzerinden bir örnekle izah edelim.

 

UHİM’in yayınladığı Almanya dosyasında mesele gayet açık ve net bir şekilde aktarılmış.

Bilindiği gibi Almanya’nın kendi toprakları dışında etkin bir politika izleyebilmesi, bu ülkelerdeki sosyal, siyasî, ekonomik ve kültürel gelişmelere müdahil olabilmesi noktasındaki en önemli kozlarından biri, o ülkelerdefaaliyet gösteren Alman vakıflarıdır.

 

Her ne kadar sivil yapılanmalar gibi gözükseler de resmî kanallardan bütçe alan ve faaliyetlerini de bu mercilerin kontrolünde gerçekleştiren Alman vakıfları Türkiye’de de son derece etkindir.

 

Türkiye’nin özellikle uluslararası arenada baskı altına alınmak istendiği alanlarda faaliyet gösteren Alman vakıfları, Kürt meselesi, etnik sorunlar, Alevîlik, cinsel özgürlük, eşcinsellik, mokratikleşme, kadın hakları, kürtaj, doğum kontrolü, ekoloji, çevrecilik, enerji politikaları, nükleerenerji, yatırımlar, sivil itaatsizlik, göç, sendikal haklar vb. alanlarda etkindirler.

 

Bir suikast sonucu hayatını kaybeden  yazar Necip Hablemitoğlu, Alman vakıfları ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir:

 

“Türkiye’de faaliyet gösteren Alman vakıfları ve enstitüleri, gerçekte Alman istihbarat Servisi BND’nin kontrolünde çalıþan, tüm masrafları Federal Bütçeden karşılanan ‘taşeron ’NGO’lardır.

 

İşin ilginç tarafı, hemen her vakıf, -sağcı CSU ve solcu PDS dışında- rejime entegresorunu olmayan mevcut siyasal partilerin birer yan kuruluşudur. Örneğin, Almanya’nın en büyük partilerinden biri olan Hristiyan Demokratik Birliği-CDU, Konrad Adenauer Vakfı’na, Yeşiller ise Heinrich Böll Vakfı’na sahiptir.

 

Aynı şekilde, Sosyal Demokrat Partisi-SPD’nin Friedrich Ebert Vakfı, Hür Demokrat Parti-FDP’nin Friedrich Naumann Vakfı’ da aynı statü içindeki vakıflar arasında yer almaktadır.

 

Alman Parlamentosu’nda grubu bulunan partilerin bünyesi içindeki bu vakfların tamamı, iktidar-muhalefet ayrımı  yapılmaksızın Federal Hükûmetin ‘Politik Eğitim Fonu’ndan finanse edilmektedir. Bu vakıfların yurtdışı faaliyet giderleri de tamamiyle Federal Hükûmet tarafından karşılanmaktadır.

 

Resmen Alman Hükûmeti’nden yardım alan sözkonusu vakıflar, dış ülkelere ‘Hükûmetdışı Sivil Toplum Örgütleri’ yani NGO olarak takdim edilmektedir. İşte bu vakıflar, 1984’ten itibaren Türkiye’ye gelerek ve de yasal boşluklardan yararlanarak, her biri birer ‘taşeronun taşeronu’ legal Türk NGO’sunun tabelası  ardında faaliyetlerini sürdürmektedirler.”

 

Almanya’nın Alman vakıfları aracılığıyla 90’lı ve 2000’li yıllarda İzmir’in Bergama ilçesindeki altIn rezervi üzerinde uyguladığı politikalar Türkiye’ye nasıl müdahil olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Necip Hablemitoğlu bu süreci deşifre eden bir çalışmaa yayınlamışsa da daha sonra bir suikaste kurban giderek hayatını  kaybetmiştir.

 

Almanya sahip olduğu altın rezervi ilefinansal açıdan büyük bir avantaja sahiptir. Ancak bunu kullanabilmesi için elindeki mevcut altın stokuna olan talebin artması, altın üretiminin zayıflatılması ve böylece altın fiyatlarının yükselmesi gerekmektedir. Ancak dünya altın piyasasında etkin olan ABD, Kanada gibi ülkelere bu noktada herhangi bir yaptırım uygulayamayan Almanya; Hindistan, Türkiye, Peru ve Gana gibi ülkelerde mevcut rezervlerde yapılacak üretimi baltalamak adına faaliyet yürütmektedir.

 

Bu bağlamda özellikleçevreci hassasiyetleri kullanan Almanya, Türkiye’de Bergama’da yıllardır bu doğrultuda faaliyet sürdürmektedir. (ABD, Kanada gibi ülkelerde 100’ün üzerindealtın işletmesi bulunmaktadır.)

 

 

Dünya üzerinde 700 civarındaki altın işletmesi için çevreci duyarlılıklarla gerçekleştirilen protesto sayısı birkaçı geçmezken, Türkiye henüz hiç altın üretimi yapmadan Bergama’da çevreci protestolara maruz kalmyıp, olaylar Batılı medya organları ve siyasîlerin açıklamaları ile dünya gündemine taşınmıştır.

 

Bergama’da yürütülen bu sürecin yönlendiricisi konumundaki ülke olarak Almanya öne çıkmıştır. Necip Hablemitoğlu’nun “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı çalışmasındaa alıntıladığı “Türkiye Altın Konsepti”, Almanya’nın Türkiye’deki altın işletme faaliyetlerine nasıl hukuk dışı yollarla müdahil olduğunu ve Alman vakıflarının bu süreçte nasıl kullanıldığını gözler önüne sermektedir:

 

“Federal Alman iktisadi iþbirliği ve Kalkınma Bakanlığı tarafýndan hazırlanan ve Ocak 1990’da yayınlanan “Türkiye’de Altın Konsepti’nde şu talimatlar dikkat çekmektedir:

 

“Türkiye’de altın aramayı ve üretmeyi baştan durdurmak için radikal çevreciliğin tüm söylem ve eylemleri yaşama geçirilecektir. Bu iş içinFIAN görevlendirilmiştir. Heinrich Böll ve Gustav Stresemann vakıflarınca da her türlü lojistik destek faaliyeti yürütülecektir. Üniversitelerin Kimya, Çevre ve Maden Mühendisliği bölümlerinden Türkiye’de alan çalışması yapabilecek deneyimli akademisyenler talep edilecektir...”

 

Diğer bölümde buradan devam edeceğiz. 2001’de CHP’nin ruhsat evrdiği bir maden ocağını 2019 yılında ağaç, çevre vicdan vs  diyerek önümüze koyan bu kullanışlı tayfanın  arkası bir hayli karanlık. Diğer yazıda anlatalım...

 

Yorum Yazın