Mustafa ARMAĞAN

Mustafa ARMAĞAN

Mail: marmagan1@hotmail.com

Ayasofya yeniden mi yükleniyor?

Ayasofya Camii 86 yıllık uzun bir hasretten sonra üç buçuk yıl önce ibadete açıldı. Bu nicedir arzuladığımız bir hamleydi. Ancak şimdi de “yarı müze” statüsüne geçme riskini taşıyacak adımlarla karşı karşıya. Kamuoyuna yansıyan bilgilendirmelere bakılırsa cami harimine girmeleri yasaklanan turistlere yalnız üst kat galerileri açılmış, bilet ücreti de 25 Euro imiş (yaklaşık 800 TL civarında). Ecnebi turistlere yönelik bir uygulama olarak başlamakla birlikte itirazlar üzerine Türk vatandaşlarına da –yine ücretli olmak şartıyla- açıldığı duyuruldu. Ancak Avrupalı turistlerin gelir seviyesi açısından normal olan 25 Euro bizim alım gücümüze göre epey pahalı (1/10’u bile Türkiye rayicine göre yüksek bir rakam). Yine duyduklarımıza nazaran T.C. vatandaşlarının müze kartla veya ücretini ödemek suretiyle girmesi mümkün hale gelecekmiş, tabii daha makul bir fiyatla.   

Ayasofya yeniden ibadete açılmadan birkaç yıl önce, 2017 baharında Ayasofya Entrikaları adlı kitabım çıkmıştı. Tezim, bizzat K. Atatürk tarafından müze yapılmış olan Ayasofya’nın yeniden cami olarak açılmasından başka şansı bulunmadığıydı. Vakıf hüviyetini taşıyan bir binanın mülkiyetini Fener veya Yunan Patrikhanesi’ne bağışlamadıktan sonra bütün kapılar camiye açılıyordu ki, bu da elimizde bulunan Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesi gereği mazbut vakfın mülkünü bir başka ülkeye veya dinî kuruma peşkeş çekmek anlamına geleceğinden katiyen kabul edilemezdi.

O halde yapılacak şey, 1934 Kasım’ında bir kararnameyle Batı’ya rehin verilerek ne cami ne kilise, orta yol müze olan Ayasofya’nın tekrar asli hüviyetine, yani vakfiyesinde belirtildiği gibi bir bütün olarak camiye çevrilmesinden ibaretti. Nitekim Danıştay’ın 2020 yazında verdiği karar da taşınmazın vakıf statüsü üzerinde durmak suretiyle bir kere vakıf yapılmış olan bir mülkün vâkıfının yani vakfedenin tayin ettiğinden gayri amaçlara tahsis edilemeyeceğini müdellel bir surette ortaya koymuştu.

Ayasofya Camii 86 yıllık bir hasretten sonra 24 Temmuz 2020 tarihinde tekrar cami fonksiyonunu kazanınca sürur duyanlardan biri de bendim. Nasıl duymam ki, onun açılması için yıllarca yazarak, dergi çıkararak, radyo ve televizyonlarda konuşarak mücadele vermiştim. Hatta 2012 Haziran’ında “Ayasofya’yı rehinden kim kurtaracak?” başlıklı Derin Tarih dergisinin hazırlarken de kimin açacağını biliyor (kim bilmiyordu ki?) ve açılması için var gücümüzü ortaya koyuyorduk.

Bu sayıdan beş yıl sonra Ayasofya Entrikaları adlı kitabım kisve-i tab’a bürünecekti. Kitabın neşrinden üç yıl, dört ay sonra da Ayasofya’nın açılacağı gün minberin hemen önünde, Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş hocanın arkasında kirpiklerim ıslanmış vaziyette oturmaktaydım. Rabbime sonsuz şükürler olsun o günü ve bu günleri gösterdiği için.

Turistlere de gün doğmuştu doğrusu. Ayasofya’ya hem bedava giriyorlardı hem de süresiz! Kapanma saati yok, sınırlama yok, para yok… Sadece kadınlar saçlarını ve vücutlarındaki mahrem kısımları örtecek bir örtü alarak işi basitçe hallediyorlardı.

Tabii turizm acentalarının Ayasofya kozu ellerinden kuş gibi uçmuştu. Herkes kafasına göre takılabiliyor, turist rehberine gerek kalmıyordu çoğunlukla. Bir çare bulunmalıydı buna. (Ah bu rehberler değil mi Bursa’mızdaki padişah türbelerinden halıları kaldırtanlar, kirli ayakkabılarla nezih padişahlarımızın mermerlerini çiğnetenler.)

İşte üç buçuk yıl sonra Ayasofya Camii’nin üst katına paralı girişler başlatıldı. Acentalara yeniden gün doğdu. Egemenlik sahalarına kavuşmuşlardı ne de olsa. Şimdi turistlere bilet aldırıp rehberler eşliğinde Ayasofya’nın üst katına da olsa sokabileceklerdi.

Aslında meseleyi Ayasofya Entrikaları adlı kitabımda ben de tam böyle izah etmiştim ama bir farkla: Tam ters taraftan. Şöyle:

O zamanlar her ne kadar Ayasofya’nın yeniden cami olarak açılmasından başka şansı olmadığını söylüyorsak da açılacağına dair de ufukta müşahhas bir emare gözükmüyordu. Bir de ‘cami yapıldıktan sonra turistler girebilecek mi?’ tartışması dönüyordu ortada. Ben de bunlara cevaben şöyle bir çözüm teklif etmiştim:

Eğer Ayasofya Camii’ni ibadete tamamen açmak mümkün olamıyorsa bir orta yol olarak alt kat cami yapılır, turistler ise rampadan harime hiç uğramadan doğrudan doğruya üst kata çıkar ve sadece orayı ziyaret ederler, mesele hallolur. 

Bu teklifim “başka bir imkân bulunamıyorsa” şartına mübteni idi. Şimdi artık durum tam tersine dönmüş, müktesep hak elde edilmiş ve binanın tamamının vakfın mülkiyetinde olduğu tescil edilmiş olduğundan şart ortadan kalkmış ve bina tamamen –her ne kadar üst kat bu süreçte kullanılamıyor idiyse de- cami vasfı kazanmışken yeniden bir bölünme doğru değildir. Ayasofya’nın tamamında namaz kalınabilmelidir. Bir kısmı müze, bir kısmı cami olması Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesine aykırıdır. Turistlerin diğer kapıdan üst kata girmesi kabul edilebilir ama Müslümanların, hele vatandaşlarımızın bu haktan mahrum edilmesi ve üst kata parayla girmesi düşünülemez. Buna mutlaka bir çözüm bulunmalıdır.

Bu doğrultuda görüşüne başvurduğum Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Harita Mühendisliği Bölümü Arazi Yönetimi ABD öğretim üyesi ve KTÜ Taşınmaz Değerleme ve Geliştirme Bölüm ABD Başkanı Prof. Dr. Yakup Emre Çoruhlu aşağıdaki mütalaada bulundu. Dikkate alınması dileğiyle:

 

Yüksek Yargı Kararları ve Vakfiye Şartları ile Ayasofya’nın Hukuki Durumu!

Prof. Dr. Yakup Emre Çoruhlu

 

Bu zamana kadar Ayasofya Camileri ile ilgili gerek uluslararası endeks (Social Science Citiation Index-SSCI) ve ulusal endeksler (TR Dizin) olmak üzere hakemli dergilerde ve hakemsiz dergilerde olmak üzere aşağıdaki bilimsel çalışmaları yaparak İstanbul’da bulunan Ayasofya Camiinin, Vakfiyesine ve Hukuka uygun şekilde Camii olarak kullanılması gerektiğini ifade etmiştik. Nihayet 2020 yılında Camii olarak kullanılmaya başlanan Ayasofya’nın, 2024 itibarı ile Camii-Müze kullanımı ile ilgili yeni bir değerlendirme yapılması için bize fırsat veren Sn. Mustafa Armağan’a teşekkür eder, faydalı olmasını temenni ederim.

 “1453’de Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmiş, akabinde bizzat kendi iradesi ile 1462’de bir vakıf kurmuş ve Ayasofya’yı bu vakfa cami olarak kullanılmak şartı ile vakfetmiştir. Bu vakıf günümüzde de halen geçerli ve hukuki bir nitelikte olup mazbut Fatih Sultan Mehmet Vakfı olarak anılır.

1934’e kadar cami olarak kullanılan eser aynı yıl alınan Bakanlar Kurulu Kararı ile -belki de o tarihte bir Vakıf Kanunu’nun yürürlükte olmaması nedeniyle- müzeye dönüştürülmüştür. Ayasofya ile ilgili Danıştay tarafından verilen 2020 tarihli karar sonucu müze kullanım sonlandırılmıştır. 24 Temmuz 2020 günü Cuma Namazı ile tekrar 86 yıl önceki cami fonksiyonu esere geri verilmiştir. Zaten Ayasofya 1935 yılında yapılan kadastro çalışması sonucu tapu siciline de cami olarak tescil edilmiş olup işbu tescil tapu sicilinde hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Eser aynı zamanda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün (VGM) Vakıf Taşınmaz Mallar Sicilinde, hayrat nitelikli taşınmazlar arasına camii vasfı ile kayıtlıdır.

2008 tarihli 5737 sayılı mer’i Vakıflar Kanunu 14., 15. ve 16. maddeleri ile hayrat nitelikli vakıf taşınmazların vakfiye şartlarına uygun şekilde kullanımını emretmektedir. Mazbut vakıfların yönetim ve temsilleri Vakıflar Kanunu ile VGM’ye aittir. Vakıflar Kanunu’na göre hayrat nitelikli vakıf taşınmazların vakfiye dışında kullanımları ise tamamen yasaklanmıştır. Eğer, eseri günümüzde vakfiyenin amacına uygun kullanma imkânı kalmazsa veya bu amaç kanunlara veya kamu düzenine aykırı hale gelir yahut vakıf mülkünün kullanımı amacına uygunluğunu kaybederse VGM Vakıflar Meclisi kararı ile eserin kullanımı gayece aynı veya en yakın başka bir hayrata dönüştürülebilir. Ancak belirtmek gerekir ki, bu durumda dahi vakfiyenin şartlarının ortadan kalkması-kaldırılması durumunda bile aynı veya en yakın amaç için ilgili taşınmazın kullanımı zorunlu kılınmıştır.

Kariye Camii ile ilgili Danıştay Kararı’na göre Bakanlar Kurulu Kararı ile özel kanun niteliğinde olan Vakıflar Kanunu hükümlerinin bertaraf edilmesi hem Anayasa ve hem de normlar hiyerarşisine aykırıdır. Kaldı ki, Bakanlar Kurulu kararı özel düzenleme niteliğindeki Vakıflar Kanunu’nun altında bir düzenleme olarak değerlendirilmiştir. Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 6306 sayılı yasanın bazı maddelerinin iptali ile ilgili vermiş olduğu benzer bir kararda özel kanun-genel kanun düzenlemesi benzer bir şekilde karşılaştırılmıştır.

Ayasofya UNSECO’nun uluslararası sözleşmesi ve Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Kanunu uyarınca hem kültür varlığı olarak tescillidir hem de sit alanında kalmaktadır. Dolayısıyla ilgili Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu korunan alan niteliğindeki eser üzerinde bazı yetkilere sahiptir. Bu yetkiler eserin korunarak gelecek nesillere aktarılmasını hedeflemektedir. Bu kapsamda kurulun görevi, yürütülen proje, röleve, restorasyon, restitüsyon gibi teknik işlemlerinin sürdürülebilir koruma-kullanma-muhafaza dengesi içinde olmasını sağlamaktır. Bunların dışında koruma kurulunun eserin kullanım fonksiyonuna ilişkin karar verme noktasında bir yetkisi bulunmamaktadır. İlgili yasa bu tür eserlerin, mülkiyet hakkının gereği olarak, malik tarafından kullanımının, kültür ve tabiat varlığı özelliğini bozmadığı sürece devam edeceğini de belirtmektedir. Eserin hangi fonksiyon ile kullanılacağı noktasında yine bu kanun yetkili kurum olarak VGM’yi işaret etmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM); dini tesis, mezarlık vb. taşınmazlara ilişkin görülen davalardan hareketle, Ayasofya’nın ne kamulaştırma ne de satış vb. yöntemlerle mazbut vakfı dışında bir tüzel kişi veya özel kişi mülkiyetine geçemeyeceği, geçse bile bunun hukuka uygun olmayacağı, her halükârda mazbut vakfın mülkü olması gerektiği, dinî ve hayrî hizmetin sürmesi için de taşınmazın vakfına iade edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Zaten Danıştay’ın verdiği Kariye Camii kararı ile AİHM’nin vermiş olduğu taşınmaz tabanlı emsal kararlar bu noktada örtüşmektedir. Danıştay 10. Dairesi’nin E: 2016/16015 K: 2020/2595 KT:2/7/2020 kararında Ayasofya ile ilgili olarak 864 sayılı kanunun 1. maddesine uygun şekilde ve Vakıflar Kanunu uyarınca hayrat taşınmazların nasıl kullanılması gerektiğinin belirleneceğine dikkat çekilmiştir.

Yukarıda detayları verilen yasal çerçeve ekseninde Ayasofya’ya ilişkin ihlal edilen mülkiyet hakkı, vakfiyesine uygun şekilde 2020 itibarı ile yeniden tesis edilmiştir. Taşınmaz mülkiyetinin malikine verdiği aktif yetki ve koruyucu yetki, taşınmaza yapılan müdahalenin sonlandırılmasını her zaman ve herkese karşı talep etme hakkını taşınmaz malikine verir. Bu vakfı temsilen VGM, ilgili mazbut vakıf adına tüm idarî kararlar ve fiilî eylemlere karşı dava talep etme hakkına her zaman sahiptir. Mazbut vakfın kurucusu olan Fatih Sultan Mehmed’in irade beyanına ve Vakfiyesine uygun şekilde Ayasofya’ya cami fonksiyonunun verilmesi hukukî ve doğru bir karardır.

Hal böyle iken Ayasofya Camii’nin mülkiyet hakkına, vakfiyesine, tapu kaydına, Vakıflar Kanunu’na, Danıştay kararları ve AİHM kararlarına uygun şekilde “cami” olarak kullanımı sürdürülebilir kılınmalıdır. Eserin yukarıda ifade edilen hukukî statüsü İslam hukukundan kaynaklanan vakıflar müessesi ve Türk Medeni hukukundan doğan mülkiyet hakkı kesişiminde ortaya çıkmış olup günümüzde de devam etmektedir. Eserin bir kısmının de facto bir uygulama ile ücretli veya ücretsiz bir şekilde müze olarak kullanımı uzun vadede eserin cami fonksiyonunu tartışma konusu yapabilir, Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) vatandaşların ve Müslümanların eserden yararlanmasını kısıtlayabilir, belki de tamamen ortadan kaldırabilir. Dolayısıyla Müslümanlar ve T.C. vatandaşları dışındaki üçüncü kişilere eserin bir kısmının müze olarak hizmet vermesi için VGM Vakıflar Meclisi tarafından, mazbut Fatih Sultan Mehmet Vakfı lehine, vakfiyesine ve Vakıflar Kanunu’na uygun hukukî gerekçeli bir karar almak gerekliliği göz ardı edilmemelidir. Bu kararın odak noktasını eserin cami fonksiyonu ile T.C. vatandaşları ve Müslümanlar için fisebilillah kullanımın vurgulanması, cami olarak kullanılan bölüm dışında müze kullanımın sınırlarının, amacının ve şeklinin belirtilmesi ile sağlanabilir.”

 

 

 

Makale Yorumları

  • Aydanur24-01-2024 15:47

    Hafta sonu nasip oldu Ayasofya Camii Şerif’inde akşam namazını eda etmek.Sol taraftan “Yalnızca Türkler”nidasıyla girişimizden memnuniyet duydum doğrusu ve öylesine duygulandım ki.. Elimde olsa herkese okutmak arzusuyla yandığım Ayasofya Entrikaları’nın sayfalarından taşan hazin tarihi; Serdengeçti, Necip Fazıl ve sizler gibi yılmaz müdafilerin çabasıyla şimdi asli hüviyetinin şahidi olmak nasiplerin en büyüğü değil miydi?Mıhlanıp kalıyorum tavanından tabanına..Üst kat kalabalığı heveslendiriyor beni lakin 25 Euro’yu duyunca şaşırıyorum, “bize de mi?”Yazınız soruma verilecek cevabı değiştirecek inşallah.Fatih Sultan Mehmed Han’ın emanetine her daim sahip çıkan kaleminize bereket..

Yorum Yazın