Nurcan Şahin ALEVLİ -Eteğimdeki Taşlar

Nurcan Şahin ALEVLİ -Eteğimdeki Taşlar

Mail: nurcan_alevli52@hotmail.com

Ejder Meyvesi Sorunsalı

Yılmaz Özdil katıldığı televizyon programında "Tayyip Erdoğan birtek bira içmiş olsaydı bugün Türkiye çok daha iyi biryer olurdu" diyor.
İçip içip kafa bir milyon olunca ülkeyi dingonun ahırına çevirenlerin Türkiye'yi neredeyse kendi mandası haline getirmiş devletlerin birer birer ayarını bozan ayık kafalı Erdoğan'a iyi biri olarak bakmasını beklemezdim elbette.
Hazır içkiden konu açılmışken... Hani şu 30 Ağustos Resepsiyonunda konuklara ikram edilen ejder meyvesi meselesi... Haalâ bu mevzuda kendince ucuz espriler üretenler var. İsmi halk tarafından pek de bilinmedik bir meyve olunca başka bir boyuta taşımak elbette kolay oldu muhalefetimiz için. Evvel zaman içinde Çankaya resepsiyonlarında, davetlerinde, balolarında oluk oluk akan alkollü içecekleri sorgulamayan ahali ejder meyvesine kafayı takmış durumda.
Anavatanı Meksika, Orta Amerika ve Güney Amerika olan bu meyve artık Mersin ve Anamur civarında yetiştirilmeye başlanmış ve talep üzerine ihracata dönük üretime geçilerek çiftçilerimiz için önemli bir gelir kapısı olmuştur. Fiyatı 10-15 lira aralığındadır. Ak Parti iktidarından önce ve Ak Parti iktidarının ilk yılları da dahil her Yasama yılı açılışında, her davette, her resepsiyonda baş köşeyi süsleyen viski, şarap, votka veya kokteyl gibi alkollü içeceklerin ortalama fiyatları düşünüldüğünde herhalde bir resepsiyonda tükletilen alkolle bir yıllık ejder meyvesi stoğu temin edilebilir demek abartı olmaz.

VİCDANLARINIZ MÜLTECİ, SÜRÜNÜYOR

402 yıl Osmanlı tebası olarak kalmış. Osmanlı Suriye'den çekilmek durumunda kalınca İngiltere ve Fransa arasında imzalanmış olan SykesPicot anlaşması gereği ülkeleri bölüşme ve o ülkelerde azınlıkların çoğunluklara hükmetmesini sağlayarak esasen kendi güçlerini koruma planı dogrultusunda uzun süre Fransız mandası altına girmiş. Ancak 1946 yılında bağımsızlığını ilan edebilen Suriye İngiliz, Fransız, Amerika, Rusya gibi devletlerin kendi hesapları doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmıştır(bu arada çiçeği burnunda Cumhuriyet Türkiye'si sınırın dibindeki tüm bu olup bitenlere fazlasıyla Fransız tabii. Sanki okyanus ötesinde Amerika değil de biziz). Hafız Esad'la birlikte 1970 yılında iktidara gelen ve ülke nufusunun ancak %12'sine tekabül eden Nusayri'lerin diktası altında yıllarca yaşamak zorunda kalmış, Sadece oğul Beşar Esad'ın beceriksizliğinden değil baba Hafız Esad'ın da 40 bin insanı katletmesinden nasibini almış, daha devlet olmak ne onu bile idrak edememiş insanları eleştirmek nekadar kolay değil mi?
Bu savaş başlayalı 7 sene oldu. O dönemde 10- 11- 12 yaşında Türkiye'ye gelen çocuklar şimdi genç oldu. Yani onlar savaşmadan ülkesinden kaçan gençler değil. Bir anne bir cocuğunu ve kocasını savaşa kurban vermiş, diger çocuklarını almış kaçmış. Başka bir anne baba 3 Evladından 2 sini savaşa kurban vermiş geri kalanı almış kaçmış. Burada olanların çoğunun orada ailesinden birileri var kalıpta savaşan. Ölen.
Siz hiç dinlediniz mi onları? Ülkelerinde kalsalar ve hepsi ölse umurunuzda olacak mıydı? Daha evvel olmadığı gibi olmayacaktı elbette.

2011'den beri 7 yıldır devam eden bir savaş. 7 yıl evvel buraya çocuk olarak gelenler şimdi yetişkin. Yüzbinlerce insan ölmüş yarısı çocuk. 7 sene bunlara çadırda mı bakacaktık? Ellerinden tutmayıp, hayvan barınağına koyar gibi izole mi edecektik? Yani ne yapacaktık?
Siz ne derseniz deyin onlar bizim 100 yıl sonra bir araya geldiğimiz Osmanlı mirası.
"Kendi ülkemizde mülteci durumuna düştük" lafı dönmeye başladı bu ara Suriye'lilerden dolayı.
Ne oldu mesela da mülteci durumuna düştün?
Son kalan ekmeğini bir Suriye'li ile mi bölüştün?
Onun kaldığı ev senin evinden daha mı lüks?
Birilerinin sana bağışladığı giysileri mi giyiyorsun?
Evden çok barakaya benzer bir evin vardı da onu da Suriyeli'lerle mi paylaşmak zorunda kaldın?
Sahi nekadar dertlendin onların dertleriyle gerçekte?
Hergün bu ülkede sana yaşama izni verdikleri için birilerine minnet duyman gerektiği hissi mi veriliyor?
Bir mültecinin en kötü durumu bile senin en iyi durumundan daha mı katlanılabilir ki ona gıpta etmeye başladın?
Rabbinin yeryüzünde dağıtmış olduğu rızkı onlar mı tüketiyor?
Okumasın, saglık hizmetlerinden faydalanmasın, mutlu olmasın, yüzü gülmesin mi?
Hatta mümkünse nefes almasın haa?
Bilemiyorum.
Ben mi göremiyorum yoksa?
Ülkemde bir Suriye zulmü var da ben mi anlamıyorum.
Biz aynı durumda olsak onlar bize kucak açar mıydı?
Bunun muhasebesini mi yapmalıyım?
Yoksa Allah'ın rızasına mı talip olmalıyım?
Biz bunları deyince "tabii sizin tuzunuz kuru, oturduğunuz yerden bunları yazmak kolay" deniyor.
Sırf siz şikayet etmeyesiniz, durmadan devletinize çemkirmeyesiniz diye vicdanı kararmamış ama belki de sizden daha zor durumda olan insanların bu ülkede ne bedeller ödediğini bir bilseniz.

Yorum Yazın