Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Gezi’de Ağaç Kanal İstanbul’da Çevre!

“Kanal İstanbul bir cinayet projesidir” diyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na cevap Cumhurbaşkanından geldi; “Sen otur işine bak” dedi Erdoğan.

“En yakın zamanda ihalesini de yapmak suretiyle Kanal İstanbul'a da başlayacağız. Kanal İstanbul Projesi çok ciddi bir felaketten koruma projesidir. Siyasi boyutuyla da çok büyük sükse yapacak bu proje" diyerek kararlığını ortaya koydu.

Çevre hassasiyetine sığınarak Kanal İstanbul Projesine karşı çıkanların Gezi kalkışmasında ağaçları bahane ederek ülkeyi nasıl da harabeye döndürmeye çalıştıklarını biliyoruz.

Yani bu tayfanın Gezi’deki ağaç hassasiyeti neyse Kanal İstanbul için de çevre hassasiyetleri odur. Bağımsız bir Türkiye istenmiyor. Çünkü Erdoğan, yüzyıllık bir yemini, andı, sözleşmeyi bozuyor.

Batı medyası proje ile ilgili olumsuz haberler yaparken, Rusya, Karadeniz’e komşu olan ülkeler ve içerideki Montrö’yü, Lozan’ı imzalayan zihniyetin evlatları Kanal İstanbul Projesi’nden rahatsızlar.

Çünkü bu bir devlet projesidir. Türkiye’nin zayıf bir döneminde boyun eğdirilerek imzalatılmış olan bir anlaşmayı bugün geçersiz kılmaya çalışıyoruz.

Bu, her vatan evladının gurur duyacağı, övüneceği bir hadise değil midir?

Sabah yazarı Hasan Basri Yalçın, projenin önemini köşesinden şu bilgilerle duyuruyor. “Malum Boğazlar'dan geçiş 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre düzenlenir. Ülkemizden geçen bir su yolu için maalesef biz tam bir egemenlik hakkı kullanamıyoruz.

Lozan Anlaşması'na göre Boğazlar sanki yabancı ülke toprağı muamelesi görmüş ve Boğazlar'da asker bulundurma hakkı bile verilmemişti. Montrö ile haklarımız biraz daha genişletildi.

Ama her ne olursa olsun bu anlaşma hâlâ Türkiye'nin egemenlik hakları için yeterli değildir. Ticaret gemileri bizim karasularımızdan izin bile almadan ve beş kuruş ödemeden geçebiliyor.

Belli tonaja kadar savaş gemileri bile basit formaliteler sayesinde elini kolunu sallayarak geçiyor. Türkiye'nin göreli olarak zayıf olduğu bir dönemde varılan bu anlaşmayı artık Türkiye'nin egemenlik hakları lehine dönüştürmek gerekir.”

Anlaşma gereği, ticaret gemilerinin bizim karasularımızdan izin bile almadan ve beş kuruş ödemeden geçebiliyor olması kimseyi rahatsız etmiyor mu?

Şimdi bu projenin bir cinayet ya da ihanet olduğunu söyleyenler hangi argümanlara sarılıyor? Büyükşehir Belediye Başkanı başta olmak üzere projeye itiraz edenler;  Ekolojik dengeyi bozacağını, tarım arazilerinin yok olacağını, deprem riskini arttıracağını ve adaya 8 milyonluk bir nüfusun hapsedileceğini dillendiriyorlar.

Tüm bu riskler gerekirse tek tek ele alınır ve üzerinde tartışılır. Yeter ki meseleye siyasi karşıtlık üzerinden bakılmasın.

Aklı başındaki bilim adamları Kanal İstanbul Projesini destekliyor.  Bir ara dünyaca ünlü jeolog Roger Smith, "Kanal İstanbul" projesinin deprem tehlikesi taşımadığını ve ekolojik olarak da çok uygun bir hatta olduğunu ifade etmişti.

İlber Ortaylı ise “ Boğazın trafiği artıyor. Beynelmilel gemi trafiği ise hem gövde olarak hem de tonaj itibariyle daha beter. Kılavuz kaptan ya alıyorlar ya almıyorlar, gemi personelinin dünya su yollarından geçenler içinde en iyileri olduğu şüphe götürür” diyerek projenin üzerinde durulması gerektiğini söylemişti.

İçeride adına muhalif dedikleri Batı medyasını aratmayacak türden medya organları hemen her gün Kanal İstanbul Projesi’nin doğuracağı felaketleri sıralıyorlar.

Oysa hepsi biliyor ki bu proje; “Türkiye’nin artık güçlü ve bağımsız bir ülke olduğunun dünya aleme ilan edeceği bir projedir.” Esasında hazmedemedikleri budur.

İçerideki İstiklal Savaşı kaçkınlarının kurdukları partileri de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bağımsızlık mücadelesi vermeye ne yürekleri ne de zihniyetleri yeten bu tayfanın tam da böylesi bir zamanda ortaya çıkmaları tesadüfi değildir.

Ben Kanal İstanbul Projesi’nin ülkeye ekonomik zenginlik ve siyaset üstünlüğü getireceğine inananlardanım.

Öyle ki Gezi, bir yönüyle sırf Kanal İstanbul Projesi’ne ket vurmak için çıkarılan bir ayaklanmadır. Ellerinden gelse bugün de aynısını yapmak isteyeceklerdir.

Çünkü bu proje Türkiye’nin yüzyıllık çaresizliğini, zayıflığını bertaraf edip uluslararası arenada gücüyle varlık göstereceği önemli bir projedir.

Bunca “hayasızca akının” bir nedeni de budur.

Yorum Yazın