Bekir BAŞYURT

Bekir BAŞYURT

Mail: bekirbasyurt@hotmail.com

Hans' ın Gözünden Yıkamadıkları Erdoğan

Cumhurbaşkanı Erdoğan güne sabah saat beş ila altı arasında güneşin doğuşuna göre kıldığı sabah namazıyla başlıyor. Ardından şeker hastalığı olduğundan yarım saat koşu bandında yürüyerek kilo veriyor, Karadeniz’in siyah çayını içiyor. Sonrasında danışmanlarının notlarını ve daha ziyade İslami ve bir yakınına ait olan Sabah gazetesi gibi günlük gazetelerini okuyor. Recep Tayyip Erdoğan saat sekizde günlük programını görüşmek üzere büro yöneticisi ve sözcüsüyle bir araya geliyor. Saat 11.00'de Saray’a doğru hareket ediyor.

Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ile Ankara’nın kıyısındaki bir tepede bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın arazisindeki bir villada yaşıyor. Erdoğan bu sarayı 2014’de inşa ettirdi. Burası askerlerin girişi koruduğu bin oda, bir sığınak ve bir hastaneden oluşan bir kale. Ziyaretçiler bir araçla alınıyor ve bir tünelden geçerek doğrudan ilgili birime götürülüyor. Bina Cumhurbaşkanı'nın korkutucu, muhteşem, korunaklı ve kontrollü iktidarını simgeliyor.

Erdoğan şubat ayında 64 yaşına girdi. Gençlik yıllarındaki gibi bıyık taşıyor ama yanakları çökmüş, alnında kırışıklıklar var. 2011’de kalın bağırsağından iyi huylu tümör alındı. Erdoğan hala dayanılmaz bir programı göğüslüyor. Erdoğan bakanları, belediye başkanlarını kabul ediyor; ne kadar küçük olursa olsun hükümetin her türlü meselesini kontrol ediyor. Notlarla doldurduğu bir defteri yanında taşıyor. Gece yarısından önce eve gittiği nadirdir ve çalışanlarından da o saate kadar ofiste kalmasını istiyor.

Bu kişi 15 yıldan beri Türkiye’yi önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı olarak daha önce hiç bir siyasetçinin yönetmediği kadar bir süredir yönetiyor. Erdoğan 24 Haziran’da yapılacak seçimlerde doğrudan ve hiç olmadığı kadar geniş yetkilerle Cumhurbaşkanı seçilmek istiyor. Seçilmesi durumunda tek iktidar sahibi olacak, erkler ayırımı neredeyse ortadan kalkmış olacak. Türkiye böylelikle bilhassa Erdoğan anlamına gelecek.

Ülkenin kaderini kendi kaderine bağlayan Erdoğan kimdir? Hakkında pek çok şeyin bilindiği söylenen ve pek çok şeyin bilinmediği Erdoğan kimdir? İktidarını nasıl kullanıyor? Kime güveniyor? En yakın çevresinde nasıl bir tutum takınıyor?

Der Spiegel geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı'nın düzinelerce yakını, danışmanı, hükümet üyeleri, partili dostları ve bakanlarıyla görüştü. Bu isimlerden pek çoğu adlarının anonim kalmasını istiyor. Bu kişiler Erdoğan hakkında konuşmak istiyor ama aynı zamanda onu öfkelendirmekten korkuyor.

Bu kişilerin söylediklerini ve dokümanlarını değerlendiren Der Spiegel, Türkiye Cumhurbaşkanı'nı yakın markaja alıyor. Erdoğan iktidarının zirvesinde ama onu kaybetme kaygısı sarmış durumda. Erdoğan takdir edilmediğini düşündüğünden sadece ailesine güveniyor. Bu da hükümet içinde kırılmalara neden oluyor. Erdoğan, etrafında suskunluğun hakim olduğu patriarka dönüştü. Erdoğan’ın huzurunda hiç kimse gülmüyor. Bakanlar Erdoğan ile karşılaştıklarında sesini kısarak konuşuyor, yüzleri adeta taş kesiliyor. Hepsi yere bakıyor, kaygılı ve uyanık durmaya çalışıyor.

Erdoğan’ın hemen sinirlendiğini söylüyorlar. Çalışanlarına tokat attığı veya Ipad fırlattığı öfke nöbetlerinin efsanevi olduğunu söylüyorlar. Ama Erdoğan bazen bilinçli olarak öfkeleniyor. Erdoğan birkaç yıl önce Davos Dünya Ekonomik Forumunda İsrail’in o dönemki Cumhurbaşkanı Şimon Perez ile podyumda oturuyordu. Erdoğan Peres’e çocuk katili diye küfretti, modaratörle kavga etti ve ardından sahneden ayrıldı. Bu durum danışmanları için utanç vericiydi ama yandaşları Erdoğan’ı İstanbul’a döndüğünde kutlamalarla karşıladı.

Erdoğan 15 yıldan beri iktidarda olmasına rağmen kendini halk adamı olarak lanse etmeyi beceriyor. Erdoğan popülist biri ve kitleleri hayran bırakabilen insan sarrafı bir kişi. Erdoğan'ın haziran başlarında Karadeniz’in Zonguldak kentindeki seçim gösterisine tüm ülkeden yandaşları getiriliyor. Hoparlörlerden onun için bestelenen marş yükseliyor. Sokaklar onun büyük portreleriyle süsleniyor. Eski bir konuşma yazarı, Erdoğan’ın konuşması öncesinde eski konuşmalarındaki somut verilerin özetini hazırlatıyor böylelikle konuşma yaptığı yerle ilgili bilgi sahibi oluyor. Onu izleyenler bunu nasıl bilebildiğini soruyor?

Erdoğan gençlik yıllarında İstanbul’daki bir kulüpte profesyonel futbol oynadı ve bugün dahi çevresinde -Alman Milli futbolcu Mesut Özil ve İlkay Gündoğan ile çektirdiği ve Almanya’da öfkeye neden olan fotoğraftan da anlaşılacağı üzere- futbolcuları görmekten hoşlanıyor. Erdoğan danışmanları arasına güreşçi ve basketbolcu aldı. Erdoğan iki yıl öncesine kadar korumaları ve çalışanlarıyla birlikte düzenli olarak sarayda basketbol oynuyordu. Erdoğan’ın ünlülerle futbol oynadığı video görüntüleri de var. Karşıtları Erdoğan topu aldığında çekinerek kenara çekiliyor.

Erdoğan kitap okumuyor ama aşırı televizyon izliyor. Bürosunda da görev aracında da komplo teorileri ile bilinen A Haberi izliyor. Erdoğan interneti fazla kullanmıyor; sosyal medyayı “zehir” olarak nitelendiriyor ama bu da onun kendini eleştirenlere sıkıntı veren troller ordusu çalıştırmasına engel teşkil etmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yabancı dil bilmediğinden onun için Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütün yabancı haberleri onun için çeviriyor. Çünkü Erdoğan dünyada hakkında ne düşünüldüğünü takip ediyor.

Pek çok Cumhurbaşkanı gibi o da Osmanlı İmparatorluğu başta olmak üzere tarihe ilgi duyuyor. Erdoğan “kanlı Sultan" II. Abdülhamit’e hayranlık duyuyor ve Türk televizyonunda Abdülhamit’in hayatını konu alan popüler diziyi kaçırmıyor. Hatta sette oyuncularını dahi ziyaret etti.

Erdoğan açısından Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’de Cumhuriyeti kurması bile tarihi hataydı. Erdoğan, Orta Doğu’dan Balkanlar’a kadar uzanan İmparatorluk döneminin II. Abdülhamit ile devam etmesini isterdi. Ama Erdoğan’ın yayılma emelleri başarılı olamadı. Suriye liderini devirme çabaları ters gitti. Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelere yakınlaşma bir kenara dursun daha da çok uzaklaştı.

Erdoğan’ın tutumu da buna benziyor. Erdoğan dışarıya doğru kendini güçlü gösteren, küfreden ve uzlaşı yerine kavgayı seven bir kişi. Ama uzun süredir Erdoğan’ı tanıyanlar onun siyasetini köle gibi kamuoyu araştırmalarına göre yapan kararsız, ikircikli biri olduğunu söylüyor. Erdoğan neredeyse her hafta halkın ekonomi siyaseti, Suriye’deki askeri harekattan tutun siyasetçilerin ne kadar sevildiğine kadar uzanan çeşitli konulardaki fikrini öğrenmeye çalışıyor. Kamuoyu araştırmaları yapan şirketlerin bu günlerde Erdoğan’a sundukları onu kaygılandırıyor olsa gerek.

Erdoğan nisan ayında, seçimleri neredeyse bir buçuk yıl öne çekti. Ama şimdiki anketlerde oyu azalıyor, birinci turda mutlak çoğunluğu alamayacağa benziyor ki bu iki hafta sonra ikinci tura gidileceği anlamına geliyor. Bu arada hiç akla gelmeyenler yani Erdoğan’ın seçimleri kaybedeceği düşünceleri şimdi akıllara gelmeye başladı.

Hükümet siyasileri seçimleri “final” olarak nitelendiriyor: Erdoğan’ın kazanması durumunda yıllar sürecek tek adam iktidarı perçinlenmiş olacak. Seçimleri kaybetmesi durumunda ise Türkiye’yi neyin ne olacağının kestirilemeyeceği haftalar ve günler bekliyor. Hiç kimse Erdoğan’ın yenilgiyi kabul edip etmeyeceğini veya iktidar değişiminin barışçıl bir biçimde olup olmayacağını bilmiyor. Erdoğan seçimleri kaybetmesi durumunda hakkında dava açılmasını ve tutuklanmasını hesaba katması gerekiyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı açısından 24 Haziran’daki seçimler aynı zamanda onun varlığını belirleyecek seçimler olacak.

--Güvenmek... Veya Damadının Neden Bu Kadar Güçlü Olduğuna Dair--

Erdoğan İstanbul’da büyüdü. Memur ve asker kenti Ankara'ya hiçbir zaman ısınamadı. Erdoğan hala hafta sonlarını ailesiyle birlikte İstanbul’daki konutunda geçiriyor. Sürekli yanında olan çalışmayan eşi Emine kamuoyuna çok nadir açıklama yapıyor.

Erdoğan hiç olmazsa Cumhuriyetin 100. kuruluş yılı 2023’e kadar yani beş yıl belki de daha sonrasında da ülkeyi yönetmek istiyor. Ama mirasçısının kim olacağı sorusu kadar başka hiçbir soru şimdilerde onu meşgul etmiyor. Erdoğan’a yakın isimler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dört çocuğundan birini halefi olmasını çok istediğini söylüyor.

Büyük oğlu Burak, 20 yıl önce İstanbul’daki ölümcül trafik kazasına isminin karışmasından sonra kamuoyundan uzak bir yaşam sürdürüyor. Küçük oğlu Bilal ise bir dizi utanç verici gösteri sonrasında kendini diskalifiye etti. Erdoğan, oğlunun siyasette kariyer yapacağına güvenmiyor. Bu anlamda akla iki kızı Sümeyye ile Esra geliyor. Sümeyye babasına çokça eşlik etti ve 2013’deki Gezi protestoları sırasında babasını belirgin ölçüde etkilediği de söyleniyor. Ama İslami muhafazakar AKP’nin başına bir kadının geçmesi düşünülemez.

Erdoğan ailesini katı bir biçimce yönetiyor, oğlu Bilal’e bir defasında telefonda bağırıyor. Ama hiçbir zaman Erdoğan ile çocukları arasında yaşanan sorunlar kamuoyuna yansımadı. Esra Kaliforniya’daki Barkley Üniversitesinde yaptığı doktora çalışmasını “Kendimle gurur duymam gerektiğini öğreten kahramanıma“ diyerek “gerçekten vizyon sahibi, güzel ve mütevazı bir ruha” yani babasına ithaf etti.

Erdoğan’ın ailesine odaklanması, başka mesleklerden gelen Esra’nın eşi Berat Albayrak gibi bir kişinin Türk siyasetinde kariyer yapmasına neden oldu. Aileler yıllardır dost. Erdoğan ve Albayrak’ın babası Sadık İslamcı Milli Görüş hareketinden geliyor. Esra, Berat ile 2003’de Berkley’deki üniversite yıllarında tanıştı. Esra, hackerlerin internete koyduğu: “Bu çok ilginç bir süreç. Hele hele bu tür inisiyatiflere büyüklerimizden uzakta olduğumuzda başvuruyor olmamız çok ilginç.” mesajında babasının Berat ile buluşmasını onayladığını yazmıştı.

Berat Albayrak, tekstil, enerji ve inşaat sektöründe faal olan Çalık Holding için New York’ta çalışıyordu. Berat, 2007’de 29 yaşında holdingin CEO’luğuna yükseldi. Bir yıl sonra Çalık, Sabah gazetesini aldı. Albayrak o günden sonra siyasette de söz sahibi oldu. Erdoğan 2015’te Berat Albayrak'ı Enerji Bakanı yaptı. Kardeşi Serhat Çalık medyayı yönetiyor. Erdoğan ve Albayrak kardeşler ülkede baskın. Cumhurbaşkanı'nın çalışanları “zaferden” söz ediyor.

Erdoğan damadı Berat’ı önemli bütün kararlara dahil ediyor. Erdoğan, 24 Haziran seçimlerde Berat’ı İstanbul 1. Bölge birinci sıraya yerleştirdi. Berat Albayrak ise partili dostlarına ve bakanlarına karşı Cumhurbaşkanı'na olan yakınlığını hissettiriyor. Diğer resmi seyahatlerden farklı olarak Albayrak, otomobilde Erdoğan’ın yanına oturuyor. Kabine toplantılarında gösteriş yaparcasına elini kayınpederinin omzuna koyuyor ve onunla eşi ve torunlarıyla ilgili sohbet ediyor.

Damadın nüfuzuna pek çok kişi gibi eleştirel bakan hükümet politikacılarından biri, Berat Albayrak'ın kendi Cumhurbaşkanı'ymış gibi tutumu sergilediğini belirterek eleştiriyor. Damadın kabineli meslektaşlarına talimat verdiği, ne yapacaklarını ve nasıl yöneteceklerini söylediği belirtiliyor.

Erdoğan seçimlerden sonra da Türkiye’yi aile işletmesine dönüştürmek, siyasi hanedanlığı kurmak istiyor. Önemli parti açılışları yapan yeni hükümette Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı söylen Berat Albayrak’ın böylelikle nüfuzu daha da artmış olacak.

Hükümete mensup bir siyasetçi, “O, parti için bir yük.” diyor.

--Kontrol... Veya Partinin Artık Neden Söyleyecek Bir Şeyi Olmadığına Dair--

Erdoğan için siyaset her zaman mücadeleydi. Karadenizli koyu dindar bir balıkçının oğlu Laik elitleri devirdi. Sonra devletin başına gelmesine imkan veren İslamcı vaiz Fethullah Gülen topluluğuna karşı mücadele başlattı. Erdoğan ile Gülen arasındaki iktidar mücadelesi hükümetin Gülen yandaşlarını sorumlu tuttuğu 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle zirveye ulaştı.

Erdoğan darbe gecesi ailesiyle birlikte Türkiye’nin Akdeniz sahilinde tatildeydi. Suikasttan kurtulduğu söylenen Erdoğan, CNN Türk ile yaptığı FaceTime görüşmesiyle yandaşlarını direnişe çağırdı: “Sokağa meydanlara çıkın ve onlara cevap verin.”

Bugüne kadar, darbe girişiminin arkasında kimin olduğu anlaşılamadı. Erdoğan bu konunun aydınlatılması için hiç çaba sarf etmedi. Erdoğan bunu yapmak yerine bu durumu Gülen yandaşları ile iktidarına karşı çıkan muhalif siyasetçileri, insan hakları savunucularını, Kürtleri ve gazetecileri takip etmek için bahane olarak kullandı. Saraydaki ılımlılar defalarca Erdoğan’ı frenlemeye çalıştı, toplu tutuklamaların hükümetin inandırıcılığına zarar verdiğini söyledi. Ama Cumhurbaşkanı bunları duymak istemedi. O, az bile olsa muhalefete yaklaşmakla iktidarını kaybedeceğini düşünüyor.

Erdoğan bir zamanlar reformcu görünüyordu. Kürtlere adım attı, AB ile müzakere yaptı ve ülkeyi modernize etti. Ancak her bir krizle, Gezi direnişiyle ve darbe girişimiyle daha otoriterleşti. Eski bir bakan, artık sadece asıl seçmen kitlesini oluşturan Sünni milliyetçilere yöneldi diyerek onu eleştiriyor, “Erdoğan yüzde 51 oranında oy istiyor. Onun dışındakiler onu ilgilendirmiyor.” diyor.

Sarayda kale mantığı işliyor. Erdoğan’ın yakın çevresi, dışarıdaki güçlere karşı her zaman kuşkulu biri olan Erdoğan’ın darbe girişiminden sonra paranoyak olduğunu, her yerde düşman ve komplocu gördüğünü söylüyor. Erdoğan’ın çalışanları cep telefonlarında gizli şifre kullanıyor. Gülen yandaşlarının kendisini dinlemesinden çekinen Erdoğan neredeyse hiç cep telefonu kullanmıyor; yiyeceklerinin zehirli olup olmadığını kontrol ettiriyor.

Erdoğan kısa süre önce muhtarlara yaptığı konuşmada onlardan bölgelerinde kimlerin oturduğunu çok iyi izlemelerini istedi. Erdoğan, “Şehitlerimiz adına bayrağımıza el uzatanların elini kıracağız.” dedi.

Erdoğan artık danışmalarını yeterliliklerine göre seçmiyor, dünya görüşüne dair sorular sadece ikinci dereceden rol oynuyor. Tek ihtiyaç olan koşulsuz sadakat. İşte bu şekilde Cumhurbaşkanı her gün kendisine Türkiye’ye liderlik etmesi için Tanrı tarafından seçildiğini söyleyen insanlarla kuşatıldı. Hükümet siyasetçilerinden biri haziran ayında yapılacak seçimden yurt içi ve yurt dışında eleştirel yaklaşanlara şu mesajın gönderilmesi gerektiğini söylüyor: “Erdoğansız Türkiye olmaz.”

Erdoğan, dostlarını kendi yoluna getirdiği gibi AKP’yi de tamamen terbiye etti. Mecliste yaptığı haftalık konuşmalar futbol maçını andırıyor. Milletvekilleri afişler açıp savaş şarkıları söylüyor. Erdoğan’a karşı çıkmaya veya kendi profilini geliştirmeye cesaret edenler cezalandırılıyor.

AKP’li politikacılar, Erdoğan’ın o zamanki Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu nasıl tasfiye ettiğini saygı ve korku karışımıyla hatırlıyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamına geçerken 2014’te partisinin isteğinden farklı hareket ederek başbakanlığa Davutoğlu’nu getirdi. Ancak iki yıl sonra Davutoğlu kamuoyunda etkili bir şekilde Avrupalılarla mülteci anlaşmasını müzakere ederken Cumhurbaşkanı için rahatsız edici hale geldi.

Mayıs 2016’da “Pelikan Dosyası” internette yayılarak Davutoğlu’nu “hain” ilan etti. Başbakan, Avrupalılarla birlikte Erdoğan’a karşı komplo kurdu. Metinde “Küresel güçlerin ülkemizdeki satrancında vezir görüntüsüne sahip basit bir piyon olmayı kabul etmiştir.” yazıyordu. İç belgeler ve katılımcıların ifadeleri, damat Berat Albayrak’ın kampanyayla bağlantılı olduğunu ileri sürmektedir. Erdoğan, “Pelikan Dosyası”nın yayımlanmasının kısa süre sonra Davutoğlu’nu uzun yıllardır güvendiği Binali Yıldırım ile değiştirdi.

Yıldırım’ın selefinin aksine ilgi odağı olma gibi gayretleri yoktu. Cumhurbaşkanı’nın azarlama ve hakaretlerine tahammül ediyor. AKP’li bir politikacı, “Binali, Erdoğan tarafından küçük düşürüldüğü zaman bile önemsemez.” diyor.

Yıldırım yönetiminde iktidar nihayet Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na geçti. Erdoğan, yakınlarının dışında sadece 25 başdanışmandan oluşan bizzat seçtiği ve bir tür gölge kabineyi oluşturan bir gruba güveniyor.

Türk hükümeti dışarıdan tek parça görünse de kulislerin arkasında danışmanlar, bakanlar ve milletvekilleri Cumhurbaşkanı’nın iltifatı ve teveccühü için amansızca mücadele veriyor. Ayrıca Erdoğan adamlarını birbirine düşürmeyi seviyor. İktidar mücadelesinde iki grup birbiriyle karşı karşıya geliyor. Albayrak’ı kışkırtanlar bir tarafta, Sözcü İbrahim Kalın ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek gibi ılımlı güçler diğer tarafta.

Erdoğan, her zaman muhalifleri dahil etmek yerine onların üzerine gitme eğilimi gösterdi. Uzlaşıyı bir zayıflık işareti olarak hiçe saydı. Albayrak, onun bu tavrını teşvik etti. Deniz Yücel davasına vakıf Türk yetkililer, gazeteci hakkındaki davaya da Albayrak’ın sebep olduğunu bildiriyor.

Albayrak, Erdoğan veya istikrasızlık seçenekleriyle karşı karşıya kalan AB’nin Erdoğan’ı tercih edeceğine inanıyor. Avrupalıların, Türkiye’ye, ticaret yaptığı ancak sorunlarına karışmadığı bir ülke olan Mısır gibi davranmasını istiyor. Albayrak’ın adamları, AB ile diyaloğa umut bağlayan Şimşek gibi politikacıları “Batılılar” olarak niteleyerek onlarla dalga geçiyor.

Erdoğan yönetiminde sarayda güçlülerin kültü kuruldu. Günlük gazete Cumhuriyet nisan ayında Albayrak’ın parti içi önemli bir rakibi olan İçişleri Bakanı’nın telefonunu gizlice dinlediğini bildirdi. Öte yandan içerden bilgi veren kişi Albayrak hakkında uygunsuz dokümanların olduğu bir dosya oluşturulduğunu söylüyor.

--Kriz… Veya Lira’nın Neden Düştüğüne ve Erdoğan’ın Zengin Olduğuna Dair--

Eleştirmenler, 90’lı yıllarda Erdoğan İstanbul’un Belediye Başkanı olduğu dönemde her ticaretin yüzde 10’una el koyduğu için ona “yüzde 10 Tayyip” lakabını verdi. Kızlarının ABD’deki üniversite öğrenimi bir girişimci tarafından karşılandı. İç kaynaklara göre Erdoğan ailesinin 2008 ile 2017 yılları arasında bir offshore anlaşması karşılığında 20 milyon avro kazandı.

İstanbul’un bir tersane semtinden Türk Devleti’nin başına kadar yol alan Erdoğan servetini kazanma konusunda ikna olmuş durumda. Eski bir bakan, Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi kendi mülkü olarak gördüğünü söylüyor: “Her şeyi alabileceğine inanıyor.”

Uzun süre Türkiye’de neredeyse kimse yolsuzluk iddialarına mani olmadı çünkü dağıtılabilecek yeterli para vardı. Ancak şimdi Erdoğan sistemi sınırlarına ulaşmış görünüyor.

Erdoğan arkadaşlarına ekonomiyi modernize etmekle övünüyor. Görev döneminin başında gayri safi yurt içi hasıla yılda yüzde on oranında büyüyordu. Yabancı yatırımcılar, 2002 ila 2016 yılları arasında Türk ekonomisine 180 milyar doları aşkın yatırım yaptı. Ancak son yıllarda büyüme azaldı, yatırımcılar ülkeden ayrılıyor ve şirketler iflas başvurusunda bulunmak zorunda kalıyor. Şimdi bir de para değeri düşüyor.

Başbakan Yıldırım ile Yardımcısı Şimşek, mayıs ayı sonunda acil durum toplantısı için Ankara’da bir araya geldi. Liranın düşüşünü durdurmak için bir yol aradılar. İki politikacı da sadece -Erdoğan’ın her zaman reddettiği bir tedbir olan- faiz oranlarını artırmanın para değerinin istikrarını sağlayabileceğinde hemfikirdi. Yıldırım, Cumhurbaşkanı ile faiz artırımına karşı direnişinden vazgeçmesi için doğrudan bir görüşme yaptı. Ancak müdahale çok geç geldi ve lira faiz artırımına rağmen sadece önemsiz oranda toparladı.

Bu düşüş sadece Erdoğan ile ilgili değil ancak daha çok onunla alakalıdır.

Yatırımcılar, uzun zamandır Cumhurbaşkanı’nın düzensiz yönetim tarzını, eleştirmenlere karşı baskılarını, kayırmacılığı ve Merkez Bankasının tahakküm altına alınmasını kabul etmeye hazır değil. Yatırımcılar Türkiye’ye olan güvenlerini kaybetti. Türk bir ekonomi politikacısı, “Artık durdurulamayacak bir çığ gibi.” diyerek şikayette bulundu.

İçeriden bilgi veren biri öne alınan seçimlerin gerçek sebebinin Cumhurbaşkanı’nın özellikle ekonomideki gerilemenin önünü almak istemesi olduğunu ifade ediyor. Daha önce görevde olan hükümet 2001’deki ekonomik krizde düşmüştü. Sarayda tarihin tekerrür edebileceğine dair endişe artıyor.

--İktidar… Veya Erdoğan’ın Yakınındaki İsimlerin Neden Kaçmayı Düşündüğüne Dair--

Erdoğan, 24 Haziran’da kazanmak için geniş kapsamlı tedbirler aldı. Aşırı milliyetçi olan MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ile ittifak kurdu. Darbe girişiminden bu yana yürürlükte olan OHAL’i yedinci defa uzattı. Bu da rakipleri için seçim kampanyasını daha zor hale getirdi. Ayrıca onları kamuoyundan uzak tutmaya çalışıyor çünkü en son günlük gazete Hürriyet’in Erdoğan’ın güvendiği birine satılmasından bu yana medya neredeyse hükümetin kontrolünde ve muhalefet partilerine engel olunuyor.

Yine de seçim sonucu Erdoğan’ın nisan ayında beklediğinden daha açık. Cumhurbaşkanı iktidarda geçirdiği 15 yılın ardından yorgun görünüyor. Mitinglerindeki coşku önceden olduğu gibi değil. AKP’li bir politikacı, partinin kitleleri harekete geçirecek bir meselesi olmadığını itiraf ediyor. Geçen seneki referandumda Almanya’ya yapılan saldırıların Erdoğan’a 4 ila 5 puan getirdiğini belirten politikacı, “Ancak bu stratejiyi tekrar edemeyiz. Çünkü ekonomiye verilen zarar çok büyüktü.” diye konuşuyor.

Aynı zamanda ilk kez muhalefet bir araya geldi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yeni milliyetçi İYİ Parti ve İslamcı ayrılık partisi Saadet Partisi ittifak kurdu. Sadece Kürt yanlısı HDP (Halkların Demokratik Partisi) cezaevinde yatan adayı Selahattin Demirtaş ile seçime yalnız giriyor.

Seçimde iki seçenek var gibi görünüyor. Her ikisinin de dramatik sonuçları olabilir.

İlk ihtimal: Erdoğan’ın zaferi. Erdoğan, Türkiye’nin demokrasiden tek adam devletine dönüşmesini sağlayacak. Erdoğan, yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde hem devlet hem de hükümet başkanı olacak. Anayasa hakimlerinin çoğunu atayabilir ve bakanları istediği zaman değiştirebilir. Bütün baskılara rağmen ısrarla direnen sivil toplumun muhtemelen nihayetinde morali bozulacaktır. Erdoğan’ın hesabına göre muhalifleri geri çekilecek veya başka ülkeye göç edecektir.

Avrupa’da bazıları Erdoğan’ın seçim zaferinin ardından rahatlayıp rakiplerinin üzerine gideceğine inanıyor. Erdoğan’a yakın isimler bu umuda kuşkuyla bakıyor ve Erdoğan’ın 24 Haziran’da zafer kazanması halinde ülkeyi layıkıyla yöneteceğini düşünüyor.

Erdoğan, dış politikada daha zor ve tahmin edilemez bir ortak olmayı sürdürecektir. Seçim zaferinden özgüven sağlayarak Suriye ve Irak’ta tek başına daha fazla çaba gösterebilir. Danışmanlar, hükümetin AB ile mülteci anlaşmasını yeniden müzakere etme girişiminde bulunacağını ileri sürüyor.

İkinci ihtimal: Erdoğan’ın mağlubiyeti. Bu ise Türkiye’de demokrasi için zafer olacaktır ancak ülkeyi kaosa sürükleyebilir. Erdoğan, güvendiği kişilere görevde olmaması halinde bir zamanlar dönemin Başbakanı olan Adnan Menderes’in ordu tarafından nasıl idam edildiğinden bahsederek endişesini dile getirdi.

Sarayda şimdiden bir tür son devir havası yayılıyor. Erdoğan’ın çevresindeki hiç kimse olası bir yenilgiden açıkça konuşmaya cesaret edemiyor. Öte yandan ilk çalışanlar gizlice kaçış hazırlığı yapıyor. Hükümetten üst düzey bir politikacı, kendisi için çok az umudu olduğundan bahsediyor ve en azından karısı ve çocuklarını yurt dışına çıkarmak istediğini itiraf ediyor.

Her halükarda Erdoğan’ın iktidarını kaybetmemek için hemen hemen her şeyi yapacağı varsayılabilir.

Muhalifler çeşitli kriz senaryolarını hesaba katıyor. Erdoğan seçimi manipüle edebilir, yeniden seçim yapılması için zorlayabilir veya sonuçları görmezden gelebilir, OHAL yasası ile yönetmeye devam edebilir ki bu da toplu gösterilere ve Cumhurbaşkanı’nın taraftarları ile muhalifleri arasında çatışmalara yol açabilir.

Muhalefetten bir politikacı, “Kimse 24 Haziran’da tam olarak ne olacağını bilmiyor. Kesin olan şu ki Türkiye bu seçimden sonra bambaşka bir ülke olacak.” diye konuştu.


Der Spigel - Maximilian Popp - 16 Haziran 2018

 

Yorum Yazın