Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Hermes’in Askerleriyiz!

Atlas’ın en küçük kızlarından Maia ile Tanrı Zeus’un oğlu olan Hermes, Arkadia’da Kyllene dağındaki bir mağarada doğar doğmaz, annesi arkasına dönmeden kundağını çözüp, beşiğinden kalkarak mağaranın dışına çıkar.

Biraz ilerleyince suya doğru yürüyen bir kaplumbağa görür. Hemen oracıkta kabuğunu boşaltıp koyun bağırsağından yedi tel gererek liri icat eder. Mutlu bir şekilde şarkı söyleyip, oynar. “Neşe, sevgi ve herkesi kucaklamak duygusu” Hermes’in lirini çalmasından doğan büyüleyici şeylerdir.

Teselya’ya doğru geldiğinde karnı acıkınca güneş, denge, uyum ve kehanet tanrısı Apollon’u kucaklamak ister(!) ve oracıkta Apollo’nun elli ineğini çalar.

Hırsızlığı belli olmasın ve peşine düşmesinler diye, ineklerin nallarını söküp ters çaktıktan sonra kendisi de ağaç dallarından ördüğü sandalları giyerek gerisin geri yürür.

Yaşlı bir adam kendisini görünce, kimseye söylemesin diye de onu tehdit eder. Kandırma, yalan-dolan ve oyun oynama konusunda usta olan Hermes, ineklerle Alphenios ırmağına gelir ve onları mağaraya kapatır.

İneklerin ikisini de keser ve ete düşkün olmasına rağmen ölçülü ve düşünceli davranarak kendisi için ayırdığı küçük bir parçayı yer. Sandaletlerini ırmağa atar ve mağaradaki odasına anahtar deliğinden bir bahar esintisi gibi süzülerek girer. Tekrar kundağa sarılır ve elindeki liri ile bebek beşiğine uzanır.

Koskoca Apollon’dan kaçar mı? İneklerinin çalındığını anlayan Apollon, yaşlı adamdan bunu Hermes’in yaptığını öğrenince mağaraya gelir. Maia’nın yanında küçük hırsızı suçlar ama günde ortalama üç yalan söylemeyi meslek edinen Hermes bunu inkâr eder ve ilk yalanını söyler: “Sözlerin saçmadır senin; daha dün doğdum, ayaklarım dayanıksızdır, basacağım toprak da taşlıdır.”

 Apollon ikna olmaz ve onu alıp Zeus’un karşısına çıkarır. Masum gibi görünen Hermes bu sefer de Zeus’a ikinci yalanını söyler: “Baba, şimdi saçma sapan bir öykü dinleyeceksin. Ben açık yürekliyim, yalan dolan da bilmem” der göz kırparak.

Zeus oğlunun sevimli şeytanlıklarına gülse de adaletli davranarak Hermes’in kılavuzluğunda ineklerin hemen bulunmasını emreder. Hayvanların kayaya asılmış postlarını görüp dehşete kapılan Apollon’u yatıştırmak için Hermes de ona lirini verir. Böylelikle Olimpos, meselesini kendi içinde halletmiş olur.

Mevcut hikâyede de görüldüğü gibi karşımızda kurnaz, dolandırıcı, hırsız ve yalancı kimliğiyle tanınan bir Hermes var. Uçuk, çelişik ve renkli karakteriyle Olimpos’un çok yönlü tanrılarından biridir Hermes.

Hızla uçuran kanatlı altın sandaletleri, Hades’in verdiği görünmez yapan kanatlı başlığı ve sihirli altın değneğiyle seyahat eder. Heykel, kabartma ve resimlerde çoğunlukla sivil, atletik vücutlu, kıvırcık saçlı, iyi görünümlü genç bir adam olarak gösterilir.

Yunan mitolojisindeki bu ilginç hırsızlık ve yalancılık meselesi de nereden aklınıza geldi demeyin.

Efendim, görünen o ki hırsız aynı zamanda yalancı bir karaktere de sahiptir.

Yine bir Yunan filozofu olan Aristo’ya sormuşlar: “Yalan söylemekle ne kaybederiz?”

“Doğru söylediğiniz zaman bile karşınızdakini inandırmayı” diye cevaplamış. Doğru söylemiş Aristo. Yalancılıkla nam salmış bir adam doğru dahi söylese artık kimse ona inanmayacaktır.

İnsanın yalancılığı karakter haline getirmesi ne aşağılık bir durumdur.

Öyle ki İbn Hazm’a göre yalan her türlü kötülüğün aslıdır. Yalan korkaklık ve bilgisizlikten doğar. Korkaklık ise ruhu alçaltır.

Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ Ve’d-dîn adlı eserinde yol açtığı kötü sonuçlar yüzünden yalanı bütün kötülüklerin toplamı, bütün çirkinliklerin temeli, düşmanlığa kadar varan bir dizi kötülüğün de başı diye niteler. Aynı eserde yalancılığın sebeplerini menfaat elde etme, zararı önleme, söze tatlılık, zarafet katmak suretiyle düşmana zarar verme düşüncesi olarak izah eder.

Eṭ-Ṭıbbü’r-rûḥânî adlı eserinde yalan söylemenin arkasındaki psikolojik sebepleri ve doğuracağı sakıncaları inceleyen Ebû Bekir er-Râzî’ye göre ise;  yalanın asıl sebebi kibir duygusu ve yönetme tutkusudur.

İşin uzmanları da yalana başvurulduğunda, normal işlevini sürdüren beynin yalanla birlikte kısa devre yaptığını ifade ediyorlar. Yalanı başarıyla saklayanların genelde çok zeki insanlar olduğunu eğer yalancının zekâ seviyesi düşükse başarılı yalan söylenemediğini de ilave ediyorlar.

Bir de Sözcü Gazetesi’nin sağlık haberlerinde denk geldim. Yalan söyleme hastalığı var. Mitomani diyorlar.

Bu hastalığa yakalanmış kişilere “mitoman” deniliyormuş. Öyle ki; yalan söyleme hastalığı, kişinin dikkat çekmek ve toplumda odak noktası haline gelmek için söylediği yalanlarla başlıyor ve yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenler bir noktadan sonra da kontrolü kaybediyorlar. Öyle ki söyledikleri yalanlara artık kendileri dahi inanmaya başlıyorlar.

Kişilik, karakter bozuklukları bu hastalığa yakalanma riskini arttırıyormuş. Alman Doktor Anton Delbruck, “Patolojik Yalancılık” diyor buna. Amaç; odak noktası olmak. Dikkatleri üzerine çekmek için yoğun bir istek ve arzu duyan hasta bunu başarabilmek adına olayları inanılmayacak derecede büyütmeye, abartmaya, dramatize etmeye ve bundan bir mağduriyet doğurmaya başlıyor.

Böyle tanıdığım biri var. Günde ortalama üç yalan söylemeden rahat edemiyor. Yalanı ortaya çıkınca da agresifleşiyor. Sağa sola saldırıyor. Geçenlerde kendisine; “ilkokulda andımızı okurken ‘doğruyum’ yerine yalancıyım mı diyordun arkadaş” dedim. Sinirlendi.

Ne diyeyim hasta ise tedavi olsun. Değilse Teselya’ya kadar yolu var. Zeus yardımcısı olsun.

Ne diyordu Lokman Hekim. Oğulcağızım, sakın yalanı diline alma, o serçe eti gibi tatlıdır. Bir daha ağzından çıkaramazsın.

Yorum Yazın