Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Kemalizm: Pozitivist, Seküler Bağnazlık

Tek parti döneminde, insanların doğuştan getirdiği özelliklerine, neye inandıklarına ve düşündüklerine, hangi mezhepten ve ırktan olduklarına bakılmaksızın tek tip uysal yurttaşlar olmaları dayatıldı.

Bu döneminin ürettiği zihniyetle şekillendirilen Kemalist eğitim sistemiyle de bu ayrışma nesilden nesile aktarıldı. Dolayısıyla bu ülkenin evlatlarına, hayata dair özgürlükçü bir bakış açısı kazandırmanın tüm kanalları tıkanmış oldu.

İdeolojik bir çerçevede tanzim edilen ve bireyi belirli bir kalıba sokmaya çalışan böylesi bir eğitim sistemi, farklı inançlara, mezheplere, ırklara, dillere ve düşüncelere karşı merhametsiz/hoşgörüsüz insanların yetişmesine de aracılık etti.

Ve maalesef bu üretim biçimi hala varlığını muhafaza etmektedir.

Pozitivist, seküler eğitim ve “dil devrimi” ile birlikte geçmişle olan tüm bağlarının kopartılması istendi. Dolayısıyla ortaya formatlanmış ve tek bir düşüncenin eseri, kendilerini doğuştan haklı ve yanılmaz kendisi gibi olmayanları da cahil gören bağnaz bir zihniyet oluşturuldu.

Bugün tüm iyiliklerin Kemalizm’den geldiğine inanan hatta ezanın dahi Kemalistler sayesinde okunduğunu söyleyebilecek kadar şuur kaybı yaşatan bir zehirlenmeden bahsediyoruz. Batı zehirlenmesi…

Açıkçası formül gayet basit. Okul, resmi ideolojiye itaatkâr iyi birer vatandaş yetiştirecek buna mukabil laiklik de ulus toplum yaratmada bir motor gücü rolünü oynayacaktı.

Öyle ki Türk-tarih tezi ve Güneş-Dil teorisi gibi biraz da trajikomik denilebilecek savların ortaya atıldığı bu dönemde asıl vahim olan bir milletin geçmişiyle olan bağlarının kopartılmış ve hafızasının boşaltılmış olmasıdır.

Neticede 19 Haziran 1937 ile 31 Aralık 1937 arasında, 64.000 kafatası ölçülerek, Brakisefal (yüksek oranda yuvarlak kafa) olanların “katıksız Türk” olduğuna karar veren bir kafadan bahsediyoruz.

Günümüz CHP'sinin vaat ettiği anayasa taslaklarında koruma altında tutulan Tevhid-i Tedrisat Yasası’nın esasında; homojen, kaynaşmış, tek bir renkten ulus oluşturma yönünde önemli bir araç olduğunu biliyoruz.

Çünkü ancak bu şekilde tarih yoksunu ve ciddi bir şuur kaybı yaşayan, korunaksız, zayıf nesiller yetişebilir. Oysa güçlü bir dil olmadan bir dünya tasavvuru da olamaz.

Yine bu köşeden duyurmuştuk. Geçen asrın başında 100 bin kelimelik bir imparatorluk dili 1945 yılına gelindiğinde 15 bin kelimeye düşürüldü. Bunun da yarıya yakını türetilmiş uydurukça kelimelerden oluşuyor.

Batılılaşma, modernleşme ve çağdaşlaşma adına bin yıllık kültür birikimini okuma ve yorumlama imkânının bir yasayla elimizden alındığı enteresan bir devrimdir bu.

Bu yüzdendir ki hala sokakta, medyada, siyaset dünyasında ve akademide kendini aydınlanmış, çağdaş zanneden, 19 yüzyıl paradigmasına sahip kişiler, karşılaştıkları başörtülüleri makbul vatandaş kategorisinde görmedikleri için dışlıyor hatta saldırıyor.

Şerif Mardin, Kemalizm’i; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren resmî merkez ideolojik örüntü, dünya görüşü, zihniyet çerçevesi, devletin teori ve uygulamalarının dayanağı olarak karşımıza çıkan bir zihinsel yapılanma olarak gösteriyor.

Yani esasında Batı medeniyeti esas alınarak yapıldığını, medeniyet olarak da Batı Medeniyeti’ni tercih edildiğini bu amaçla inkılâblar/devrimler yapan bir ülkenin ideolojisi olduğunun altını çizer.

Ahmet Yıldız’ın tespitiyle; Batı’yla özdeşleştiren Kemalist çağdaşlaşma projesi, İslâm’dan ve İslâmileşmiş kültürden arındırılmış yeni millî Türk insanını, yeni Türk milliyetçiliği vasıtasıyla Batı/Hıristiyan enternasyonali içine yerleştirmiştir.

Çünkü Kemalizm, dinin pozitivist yorumunu benimseyen, ateist olmayıp yaradancı olan Jakoben gelenek ve onun temsil ettiği Fransız Devrim modelinden esinlenmiştir.

Şimdi bu ideoloji haliyle tuğla gibi bir kafa yapısını da beraberinde getirdi. Bugünlerde TV’lerde haykıran tiplere bakıldığında esasen bu zamana ait olmadıklarını hissedersiniz. Çünkü Kemalizm bu çağa ait bir düşünce biçimi değildir.

Peki, nasıl çözeceğiz bu işi?  Tevhidi Tedrisat başta olmak üzere Milli Eğitim Temel Kanunu’nu tartışmaya açarak ve buraya ait, bize özgü, kendi kültür kodlarımız üzerine ve içinde insan olan yeni bir anlayışın tohumlarını atarak…

Yorum Yazın