Mustafa ALBAYRAK

Mustafa ALBAYRAK

Mail: mustafa@teknikelektrik.com

Kurucu İradeyi Hatırlayalım Mı?

Eğer sürekli olarak “Kurucu irade... Kurucu İrade “ derseniz;

Birileri de kalkar size “Kurucu iradeyi“ hatırlatır.

Kurucu İrade Sivas Kongresidir, 23 Nisan 1920 Meclis açılışıdır!

1921 ve 1924 anayasalarıdır...

Ayrıca bunları hatırlatmak “fikir ve ifade hürriyetidir“ Türkiye Cumhuriyetini kuran iradenin kilometre taşları 1919 Mayısının 19’unda Samsuna çıkışla başlar, Amasya ve Havza tamimleri ile yola koyulur, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde vücud bulur, 23 Nisan 1920 de ise Meclis açılışı ile hitame erer.

Bu hitam ile oluşan irade ise “Kurucu İrade” olarak isimlendirilir.

Şayet Türkiye Cumhuriyeti için Kurucu İrade hatırlanacak olursa yukarda saydıklarımdan başka “Kurucu İrade “ yoktur!

Daha sonra yapılan reformlar, inkılaplar ise çağın şartlarına göre değişebilen günlük siyasi modeller, uygulamalardır.

Amerikan Mandasını ya da İngiliz Himayeciliğini talep edenler vardı.

ABD mandası isteyenlerin başında da (tıpkı bugünkü CHP’yi suçlayarak istifa eden Muharrem İncenin dediği gibi) sonradan CHP’yi 1945 yılında genel sekreteri Kasım Gülek ile birlikte Amerikan Emperyalizminin kucağına oturtan İsmet Bey (İnönü) vardı.

Tabii ki İnönü bu talebinde yalnız değildi.

Onunla birlikte ABD mandasını isteyen başta Halide Edip ve kocası Dr. Adnan (Adıvar), Bekir Sami, Rauf bey (Orbay),Refet (Bele), İsmail Fazıl Bey (bizzat ABD senatosuna telgrafı çeken) ABD mandacılarının başını çekiyordu. İsmail Fazıl Paşa aynı zaman da 20. Osmanlı Kolordu komutanı Ali Fuat bey (Cebesoy) unda babasıdır.

Peki, bu oyunu daha doğrusu ABD mandacılığının yegâne kurtuluşumuz olacağı anlayışını kim bozdu?

İsterseniz o günlere yolculuk yapalım...

İsmi geçen eşhasın imzaladığı bir mektup derhal telgraf olarak Amerikan Senatosuna çekildi. Bu telgraftan bir süre sonra İstanbul’dan General Harburd adında bir komutanın başkanlığında kalabalık bir heyet doğu illerine doğru yola çıktı. (ABD Mandasının uygulanması çalışmaları)

Bu arada Nutuk’ta Mustafa Kemal Paşa (kendisinin de bu mektubu imzaladığı iddialarına hatırlamadığı notunu düşmüştür)

Heyetin ziyaret ettiği şehirlerden biride Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu Sivas’tı.

General Harburd Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile görüştü.

Bu görüşmenin muhtevasını General Harburd anılarında bahseder.

Ben detaya girmeyeceğim ama Sivas Kongresinde çok ciddi bir mandacılık temayülü vardı. Zaten çekilen telgrafta tarihi bir delildir.

Ama itiraz edenlerde vardı.

Onların başında da Sivas’a gelmemiş olan ama telgraflar çekmek suretiyle uyarılarda bulunuyordu.

Kazım Karabekir Paşa düzenli en büyük silahlı kuvvetler birliğimizin komutanı ve memleketin (kendi tabiri ile) Milletin istinat ettiği yegâne kuvvet idi.

Sivas kongresinde kabul edilen dış yardım (manda-müzaheret) ve Amerika senatosuna yazılan mektuptan haberdar olan Kazım Karabekir Paşa konunun gündeme gelmiş olmasından bile rahatsızdır.

General Harburd ve yanında 2 general emrindeki subaylarla Sivas’ta 1gün kaldıktan sonra 25 Eylül’de Erzurum’a vardı. Heyeti Erzurum’da Kâzım Karabekir’ karşıladı.

Karabekir’e göre Erzurum’a gelen bu heyet Amerika’ya gönderilen mektubun ardından bölgeye bu konuyu görüşmek üzere gelmişti. Vilayeti ziyaret sırasında General Harburd; (Vali Reşit ve Kazım Dirik” ve Kazım Karabekir’in bulunduğu bir ortamda) Karabekir’in yazdığına göre şunları söyleyecekti: Amerikalıların bize sermayesiyle yardım edeceğini ve bu sermayeyi himaye için de bir miktar asker getireceğini yâni bizi mandalarına alacaklarını ve ricalimizin ve liderimiz Mustafa Kemal’i kabul ettiğini söyledi.

”Manda veya müzaheret meselesine en başından karşı olan Kazım Karabekir’’ ise bunu reddederek  “Türk milletinin bu fikirde olmadığını” açıklıkla ifade etmişti.

Kazım Karabekir’in net ifadelerle manda karşısında bulunması, Heyet-i Temsiliye dâhil hiçbir otoritenin böyle bir karar alma yetkisinin olmadığını açıkça ifade etmesi neticesinde ve Milli Mücadele hareketinin Anadolu’da yeterli güce ulaşması ile manda tartışmaları gündemden düştü.

Zaten Sivas Kongresinin nihai kararları ilan edilirken de hiç bir manda ve himaye kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.

Şimdi Sivas Kongresinin üzerinde neden bu kadar durduğumu izah edeyim...

Sivas Kongresinde fikirlerin çarpışmasından ve her türlü istişare görüşmelerden çıkan netice kongre sonuna şöyle yansıtmıştır;

  1. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınır içinde kalan ve ezici çoğunluğu Müslüman olan Osmanlı ülkesinde yaşayan bütün Müslümanlar birbirlerine karşı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu, ırkî ve içtimaî haklarına ve mahallî şartlarına riayetkâr öz kardeştirler.
  2. Osmanlı toplumunun bütünlüğü ve millî bağımsızlığımızın sağlanması, YÜCE HİLAFET ve SALTANAT makamının korunması için millî kuvvetleri etkin ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.
  3. Osmanlı ülkesinin herhangi bir bölgesine karşı yapılacak saldırı ve işgale bilhassa vatanımız dâhilinde bağımsız Rum ve Ermeni devletleri kurulmasına karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki Millî Mücadele gibi birlik içinde müdafaa ve direniş esası kabul edilmiştir.
  4. Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün gayri Müslim unsurların her türlü hakları tamamıyla korunduğundan bu unsurlara siyasî hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
  5. Osmanlı hükümeti, dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk etmek zorunda kaldığı takdirde hilâfet ve saltanat makamıyla vatan ve milletin korunmasını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.
  6. İtilâf devletlerinden 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan, ezici Müslüman çoğunluğunun yaşadığı kültürel ve medenî üstünlüğün Müslümanlara ait olduğu ülkemizi taksim etme düşüncesinden tamamen vazgeçmelerini, bu topraklar üzerindeki tarihî coğrafî, siyasî ve dinî haklarımıza riayet etmelerini, buna aykırı girişimleri iptal ederek hak ve adalete dayanan bir karara varmalarını beklemekteyiz.
  7. Devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla 6.maddede belirtilen sınırlar içinde milliyet esaslarına saygı gösteren ve memleketimize karşı istilâ emeli beslemeyen herhangi bir devletin fennî, sınaî ve iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız.
  8. Milletlerin kendi kaderlerini bizzat tayin ettiği bu tarihî devirde merkezî hükümetimizin de millî iradeye tâbi olması zaruridir. Çünkü millî iradeye dayanmayan bir hükümetin aldığı keyfî ve şahsî kararlara milletçe uyulmadığı gibi dışarıda da itibar edilmediği ve edilemeyeceği şimdiye kadar yaşanan olaylardan anlaşılmıştır. Bu sebeple merkezî hükümetimizin hemen millî meclisi toplaması, millet ve memleketin geleceği hakkında alınacak bütün kararları meclis denetimine sunması zorunludur.
  9. Tamamen millî vicdandan doğan ve aynı amaç için kurulan bütün millî cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsî ihtiraslardan tamamen arınmıştır. Bütün Müslüman yurttaşlarımız bu cemiyetin tabii üyesidir.
  10. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanan genel kongresi tarafından kutsal gayeyi izlemek ve genel teşkilâtı yönetmek için bir hey ‘et-i temsîliyye seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün millî kuruluşlar birleştirilmiştir.

Sivas Kongresi, ülkenin bağımsızlığını ve milletin haklarını korumak üzere oluşturulan millî teşkilâtı bütün ülkeye teşmil ederek millî kuvvetlerin bir elden idare edilmesini ve millî hedefe yöneltilmesini sağlamıştır. Kongre, Ali Fuat Paşa’yı Garbî Anadolu Umum Kuvayı Milliye kumandanlığına tayin ederek ülkeyi yönetmeye yetkili bir organ olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İrâde-i Milliye adıyla bir gazetenin çıkarılmasına diye devam ediyor.

Burada dikkat çeken en mühim maddeler ''Osmanlı Devletinin milleti ile bölünmez bir bütün olduğu ile İstiklal ve Hürriyetimizden asla vazgeçilmeyeceğidir.’’

İşte yazımıza vesile olan ''Kurucu İrade'' budur!

Yoksa güncel siyasi yasalar ya da değişmesi mümkün koşullar değildir...

Aslolan Türk Milleti ve onun devleti (o gün Osmanlı Devleti idi bugün Türkiye Cumhuriyeti ) ile bölünmez bir bütün olduğu ve Özgür - Bağımsız biçimde yaşama tutkusudur.

Bu çerçeve de herkes istediği teklifte bulunur ama kabul edilip edilmemesi Türk milletinin vekillerince teşekkül etmiş olan TBMM’nin iradesindedir.

Kurucu İradeyi kimse kafasına göre sulandırmamalıdır...

Makale Yorumları

  • Turhan Ateşci15-02-2021 15:33

    Yüz sene önce tepeden inme ve vahşi metodlarla yapılan sözde devrimler mutlaka kaldırılmalıdır.Özellikle laik, putperest eğitime son verilmeli, tevhidî eğitime geçilmelidir.

Yorum Yazın