Elif E. BAYRAKTAR

Elif E. BAYRAKTAR

Mail: elif.alaca@hotmail.com

Ölmeden Önce Ölmek

Peygamberimiz(asm) “Ölmeden önce ölün”  buyuruyor. Ne anlama geliyor ölmeden ölmek?..

Ölmeden önce ölmek insanın kusursuz imtihan mekânı olan dünyanın çekici süslerine aldanmayıp, ölümü sürekli hatırında tutarak sonsuz ahiret yaşamı için hazırlanması, bu gerçeklere göre yaşamasıdır. İnsanın ölümle birlikte gerçekleri gördüğünde, yapmadığı için pişmanlık duyacağı her şeyi yaşarken yapmasıdır. Yaptığı için ahirette pişmanlık duyacağı şeyleri de yaşarken yapmamasıdır; insanın dünyadan geçmesidir. Bunu yaşayabilen iman sahipleri kesin bilgiyle iman eden, dünya hayatına karşılık ahireti satın alan ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. İmanı kalplerine tam olarak yerleştirememiş kimseler ise -Kur'an'ın ifadesiyle- dini bir ucundan yaşarlar; onlar ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır.

Bu anlamda bir imana sahip olmak için, Allah'ın Kendisini tanıttığı ve kullarına emir ve yasaklarını bildirdiği Kur’an'ı rehber edinmek gerekir. Bu yüzden mümin, hayatının sonuna kadar Allah'ın buyruklarını yerine getirme konusunda son derece dikkatlidir. Allah'ın beğendiği ahlaka sahip olma yolunda taviz vermeden kararlılıkla çaba gösterir. Allah’ın Kur’an'da, "İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder..." (Hac Suresi, 11) ayetiyle söz ettiği imanın gereklerini yaşamayan kimselerden olmamak için, hükümlerini göz ardı etmeden ölene dek sabırla uygulamaya gayret eder.

 

İmanı kalplerine tam olarak yerleştirememiş kimseler bir ucundan dine yönelirlerken, samimi iman sahiplerinin imanı belirli koşullara bağlı değildir; onlar kayıtsız şartsız iman ederler.

 

Samimi iman sahibinin Allah'a olan sadakatinin altında yatan asıl sebep, onun ahirete “kesin bir bilgiyle" iman ediyor olmasıdır. O, Allah'ın, ahiretin, cennet ve cehennemin varlığına, aklı, kalbi ve vicdanıyla kesin olarak kanaat getirmiştir. Ahiretteki sonsuz mutluluğu umut eden müminlerin bu özellikleri Kur’an’da, "Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar." (Bakara Suresi, 4) ayetiyle vurgulanır.

 

Dünya hayatına aldanan kişiler, kolaylık zamanlarında, kendilerince “her şey yolunda” iken dine sadıktırlar ve yeterince içten olmasa da güzel ahlak gösterebilirler. Ancak herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında, “rahatları bozulduğunda” kolaylıkla dinden taviz verebilir ve sadakatten ayrılabilirler.

 

Yalnızca Allah’a ve ahirete yönelmiş olan kul, yaşamını ‘gerçek dost’unun rızasına uygun olarak şekillendirecek, nefsani ve dünyevi tutkuların ardına düşmeyecektir. Nefsinin kötülüklerinin şuurunda olan mümin, her an kendisini saptırmaya uğraşan şeytanın taktik ve yöntemlerine karşı hazırlıklıdır.  Allah’tan uzak yaşayan kişi ise nefsinin heva ve heveslerinin kendisini sürüklediği yolu göremediği için kördür.

 

İnsanın üzerinde pis olan ve temizlenmesi gereken tek şey nefsinin fücurudur. Kişi cennete kavuşmak için onu arındıracak, yalnızca dünyevi tutkularından vazgeçecektir. Onu kenara koyduğunda kurtuluşa kavuşacak; eğer koyamıyorsa kibrini, ardından da –Allah’ın dilemesiyle-ahirette sonsuz pişmanlığı yaşayacaktır.

 

İnsan, nefsinin bencil tutkularını gözeterek yararsız ve dünyevi amaçlara yönelmekle değil, yalnızca Rabbine sığınmakla huzuru yaşayabilir. Dünyadan geçebilmek ise muhteşem güzel bir şeydir. İnsan dünyevi olan her şeyden vazgeçer,  tüm bağlılıklarından sıyrılıp Allah’a yönelirse kurtuluş bulur. Samimi mümin için arınıp Allah’a yönelmek çok önemlidir. İnsanın sürekli kendini gözden geçirmesi ve nelerden arınabildiğini düşünmesi gerekir.

 

Dünyayı gerçek sanıp aldanan, ölümü düşünmeyen gaflet içindeki kişiler, ahirette dönüşü olmayan bir pişmanlık yaşarlar. Hayatları boyunca bağlandıkları, peşinden koştukları ve asla kaybolmayacağını zannettikleri her şeyin birer birer yok olduğunu gördüklerinde yıkıma uğrarlar. O gün artık dünyadaki azgınlık ve enaniyetlerinden eser yoktur; başlar öne eğilmiştir:

Suçlu-günahkârları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)

 

Allah’a kul olmak için yaratılmıştır insan ve O’nun zikrinden başka hiçbir şey ona huzur vermez. Her an teyakkuz halinde olduğunda arınıp temizlenmesi mümkün olacak ve kişi kendisini cennete hazırlayacaktır. Dünya hayatından vazgeçmiş, nefsini ezmiş, onun her türlü pisliğinden sıyrılmış ve arınmış olan samimi mümin, yaşarken ölmüştür.

 

…Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır. (Fatır Suresi, 18)

 

İnsan dünyada yaşarken sonsuzluğu kavrayabiliyorsa, ölümün ona uzak ya da yakın olmasının önemi yoktur. Çünkü o ölmeden önce ölümü tatmıştır.

 

 

Yorum Yazın