Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Pierre Loti dostumuz da İdris-i Bitlisi düşmanımız mı?

Daha evvel mevzubahis edilmiş, tartışılmış hazin bir mesele ancak ben yine de tarihe not düşeyim istedim.

Batı Batı diyerek ülkenin batırılmaya çalışıldığı yıllar… Ne acayip bir ezikliktir o. Ne acayip şuur tutulmasıdır.

*

Çanakkale Harbi’nde bize karşı savaşmaya gelmiş, gevşek bir Fransız subayının adını koskoca tarihi hatıraların olduğu mübarek bir yere verilmesi, esasında kendimize olan yabancılaşmanın çok ama çok acı bir göstergesidir.

Fransa’nın savaş açtığı İslam ülkelerine en ön sıralarda katılan İslam düşmanı bir adamın adını, bir tepeye verip, ebediyen yaşatacak kadar kendinden uzaklaşmanın adıdır Batıcılık.

1921 yılında TBMM, kendisine el dokuması bir halı hediye etmiş, 1934 yılında da o vakte kadar “İdris-i Bitlisi Tepesi” olarak bilinen tepenin ismi de Pierre Loti olarak değiştirilmiştir.

Anlayacağınız 500 yıllık koca tarihin 300 bin metre karelik Osmanlı-Müslüman Mezarlığı da “Pierre Loti Mezarlığı”, “Pierre Loti Tepesi” olarak anılmaktadır.

Rahmetli Halil İnalcık bu duruma; "Bütün Osmanlı tarihi Eyüp'teki mezarlıkta… 16 ve 17. yüzyıldan kalma güzel mermer mezar taşlarını toplayıp kenara koyuyorlar, orasını aile mezarlığı diye betondan bir duvarla çeviriyorlar. Görülmemiş bir barbarlık.

O taşları alıp kenara atıyorlar, daha sonra da alıp onları çingeneler kırıyor. Tarihimiz şuursuzca tahrip ediliyor. Tepeye Piyer Loti diye çapkın bir Fransız subayın adını veriyoruz. Bu da başka bir bilinçsizlik ve hafiflik.” diye isyan etmişti. Rahmetli nazik bir dille “hafiflik” demiş ancak bu alnımıza sürülmüş kara bir lekedir.

Bir ara İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başvuru yapılmış ancak başvuru, sanıyorum Pierre Loti gibi bir Fransız’ın ruhunu incitir düşüncesiyle reddediliyor! Mevcut belediye başkanı Ekrem İmamoğlu değiştirir mi bilemem. Ben yine de buradan değiştirmesi için bir talepte bulunacağım.

Çünkü bu isme vaktiyle Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Nazım Hikmet gibi sanatçılar da tepki göstermiş. Örneğin Nazım Hikmet bir şiirinde "... sen Pier lobi! /sarı muşamba derilerimizden/ birbirimize/ geçen/tifüsün biti/senden daha yakındır bize/Fransız zabiti!" diyor.

İstanbul’un her yeri çok güzel ve değerlidir ancak Eyüp Sultan bir başka güzeldir, kıymetlidir. Fatih Sultan Mehmed’in, Eyüp Sultan hazretlerinin kabrinin olduğu muhitte onun adına bir türbe, cami, hamam inşa ederek burayı Medine-i Münevvere’ye kardeş şehir yaptığı söylenir.

Osmanlının yedinci şeyhülislamı olan Alâeddin Arabî Efendi de Eyüp Sultan mezarlığına defnedilen ilk Osmanlı şeyhülislamıdır. Mezarı İdris Köşkü mevkiinde, Haliç’e bakan hâkim bir noktadadır. Mezarının alt kısmında ünlü ressamlarımızdan Hüseyin Avni Lifij’in kabri bulunmaktadır.

Bu güzel tepenin adı “Karyağdı (Ali Baba) Tepesi” olarak biliniyormuş.  Kimi kaynaklarda ise bölge ismi olarak İdris-i Bitlisi’nin adı geçiyor. Çünkü İdris-i Bitlisi ve eşinin burada hatırı sayılır miktarda yaptırdığı eserler var.

Peki, İdris-i Bitlisi kimdir?

23 Ağustos 1514 yılında yapılan Çaldıran Savaşı'nda Osmanlı imparatorluğu, Kürtlerin de desteğiyle Safavi tehdidini bertaraf etmiştir. Bitlisli Şeyh Hüsameddin'in oğlu İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'e 25 Kürt Beyi'nin ortak kararını kendi kaleminden şu şekilde bildirmişti: "Bilad-ı Ekrad denilen Diyarbekir ve civarındaki mazlum Müslümanlar, Devlet-i Aliye’nizin hizmetine taliptirler ve devlet ile din düşmanlarının şerlerinden sizin yardım ve merhametinizle masun olma ümidindedirler.

Bilad-ı Ekrad'ın Osmanlı Devleti'ne iltihakı, İstanbul'un fethi zaferini tamamlayacak derecede ehemmiyetlidir. Zira bu bölgenin ilhakıyla bir taraftan Irak yani Bağdat ve Basra'nın yolları diğer taraftan Azerbaycan yolları ve diğer taraftan da Halep ve Şam yolları açılmış olacaktır. Allah'ın yardımı pek yakındır.”

İşte bu kıymetli âlimin adıyla anılan tepenin ismi, iki fincan kahve içip birkaç kelam laf etti diye bir Fransız’a verildi.

Alâeddîn Arabî de Fâtih Sultan Mehmed’in son senelerinde günlük 80 akçe ile Sahn-ı Semân Medresesi’ne müderris tayin edilen, sonra 1495 yılında Sultan İkinci Bâyezîd Han’ın da kendisini şeyhülislâmlık makamına getirdiği âlim bir insandı.

Bu konuda güzel bir makale yazan Nidayi Sevim soruyor: “Pierre Loti Türk dostu da Alâeddin Arabî Efendi Türk düşmanı mıydı?” Belki de Alâeddin Arabî Efendi’nin en büyük suçu veya günahı Arap olması. Kim bilir? Evet, ne olduğu, kime hizmet ettiği tartışmalı bir Fransız’ın iki fincan kahve içtiği mekânı türbeye dönüştürüp, kendi geçmişine, değerlerine sırtını çeviren milleti yarın ne torunları ne de tarih asla affetmez.”

Evet, bu ezikliğin, bilinç kaymasının, tarihimize, değerlerimize ve şahsiyetlerimize olan kayıtsızlığımızın tarifi yok. Bir Fransız subayını, ülkenin geçmiş tarihine değişen bu anlayışın artık terkedilmesi gerekiyor.

Pierre Loti adı verilen bu tepenin ismi değişir ya da değişmez ancak o isim orada durduğu müddetçe tarih adına ifade ettiklerinizin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktır.

Yorum Yazın