Tebliğ Görevimiz
20 Ağustos 2025, Çarşamba 22:08 128 kez okundu.Dini tebliğ etmek; kelime anlamıyla, duyurmak, bildirmek, ulaştırmak demektir. İslâm’ı insanlara doğru ve güzel bir şekilde, yumuşak bir dil kullanarak anlatmak, onları hakka ve hayra çağırmak, Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara iletmek her Müslümanın görevidir.
Yani tebliğ, kimilerinin söylediği gibi, inancının reklamını yapmak ya da dinin propagandasını yapmak değildir. Ya da özellikle bugünlerde, anlatmakla vazifeli oldukları dinin gereklerini Müslümanlara nakleden Diyanetin hazırladığı her Cuma hutbesi sonrası, “Türkiye lâiktir, lâik kalacak” hezeyanları sergileyenlerin iddia ettiği gibi şeriat rejimi hazırlığı değildir.
İnsanları Kur’an ahlakına çağırmak, onlara ölümü, ahireti ve hesap günü Allah’ın huzurunda yapayalnız sorgulanacaklarını hatırlatmak her Müslümana farzdır. Özellikle yaşadığımız ahir zamanda en büyük problem iman zafiyetidir, imansızlıktır. İmanı dışında, sahip olduğu hiçbir şey insana ahirette yarar sağlamayacaktır çünkü.
Kur’an’da bu konuda, iyilikleri tavsiye edip kötülüklerden men etmek, Rabbinin nimetini durmaksızın anlatmak emrediliyor. Bu emrin muhatabı tüm Müslümanlardır. Peygamberimiz(asm) gibi Kur’an ahlakını yaşamak ve yaygınlaştırmak hepimizin sorumluluğudur.
Tebliğ, ihtiyaç içindeki herkese yapılır. Dini, inancı, fikirleri, görüşleri, mesleği, kariyeri, giyim tarzı her ne olursa olsun ayrım yapılmaz. Mümin iyilikleri yalnızca tavsiye eder, hidayet Allah’tandır. Güzel sözle yapılan daveti reddedildiğinde, mümine düşen, Allah’ın emri gereği, "Sizin dininiz size, benim dinim bana” (Kafirun Suresi, 6) demektir.
Dolayısıyla tebliğ ne Allah ile kulu arasına girmek, ne de insanlara inanç konusunda baskı yapmak değildir. Tebliğden çeşitli sebeplerle kaçınmak, insanları dinsizliğe, din düşmanlığına, deccaliyetin ağına, dolayısıyla da cehenneme itmektir.
Din dışı felsefeleri benimseyen inkârcılar, insanlara ideolojilerini telkin ederlerken, dine karşı olumsuz eleştirilerde bulunur, saldırgan bir davranış sergilerler. Bu kişilerin dine saldırı malzemeleri, genelde Müslümanlık adı altında yaşanan, ancak içine din dışı bazı hurafelerin, adet ve geleneklerin, zaman zaman ideolojilerin katıldığı, dinin özünden uzak olan anlayışlardır. Gerçek Müslümanlık, hedef alınan din anlayışına tamamen zıttır.
Kur’an, içinde hiçbir çelişki bulunmayan Allah kelamı olan kitaptır. Kur'an ahlâkı hakiki manâda yaşandığında fitne yeryüzünden kalkacak, din tamamen Allah’ın olacak, güzel ahlâkın sıcaklığı, barış, huzur, adalet, merhamet, mutluluk ve sevgi bütün insanlığı saracaktır.
Tebliğde görevimiz, sadece iletişim kurmak ve davet etmek; kabul ettirmek ise Allah’a aittir. Kimseye zorla, "Gel İslam'a gir" denmiyor. Kurallarını beğenmeyen gelmez. Gece gündüz sürekli İslam eleştirisi, saçmalıktan başka bir şey değildir.
Yine bir Cuma hutbesi sonrası kendisinin de muhatap alındığını zannedip, “Kimse bu ülkede dindar olmak, Müslüman olmak zorunda değil" demişti bir 'kanaat önderi'. Konu zaten bu değil; ister Hristiyan ol ister deist ol, ateist ol, agnostik ol, istersen avokadoya tap bizi ilgilendirmiyor. Müslümanlıkta zorlama yok ama Müslümanlığımızın, bir kesimin zoruna gidiyor olduğu çok açık.
Allah’ın tüm peygamber ve elçileri, müşriklerin alay etmelerine, baskılarına, hakaretlerine ve iftiralarına rağmen tebliğ ibadetini yerine getirdiler. Deli, büyücü, çıkarcı hatta sapık gibi sözlerle kendilerini küçük düşürmeye çalışanlara rağmen. Bizler de onların izinde, aynı görevi kınayıcının kınamasından korkmadan yüklenme çabasındayız.
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Ali İmran Suresi, 104)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum