Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Tüm KHK’lılar Mağdur mu?

Son zamanlarda TV ekranlarında sıklıkla “KHK mağdurları” başlığı altında programlar tertipleniyor ve köşe yazıları kaleme alınıyor. Bir yazar açıktan bir çağrı yaparak bunun bir kampanyaya dönüştürülmesini bile teklif etti.

Moderatörler de dâhil olmak üzere programa çıkarılanlar neredeyse ağlamaklı yüz ifadeleriyle, KHK mağdurları diyor başka bir şey demiyor.

FETÖ’nün mağdur ettiklerinin hakları bile henüz iade edilmemişken, 28 Şubat mağdurlarına yönelik  programlar bile yapılmamışken KHK ile ihraç edilenleri topyekûn masum ilan ederek 24 saat af çağrısında bulunmak çok tuhaf.

Hatırlarsanız CHP Genel Başkanı, 15 Temmuz’u kontrollü darbe girişimi olarak niteledikten sonra parlamentodan OHAL yetkisinin alındığı 20 Temmuz’u gerçek darbenin yapıldığı tarih olarak göstermişti.

Seçim vaatlerinde de KHK mağdurları dedikleri insanları görevlerine geri döndürmek yer alıyor.

Dolaysıyla KHK ile ihraç edilen 136 bin kişiyi mağdur olarak gösteriyorlar.

Bu ülkede yıllardır, savcısı, hâkimi, emniyetçisi, istihbaratçısı, sanatçısı, akademisyeni, öğretmeni vs. dershaneler adı verilen karargâhlarda eğitilerek devletin kuramlarına yerleştirildi/sızdırıldı. Öncelikle bu gerçeği bir kenara not edelim.

15 Temmuz’a kadar ve ondan sonra da tabanı ibadet olarak görülen bu tayfanın hiçbir şekilde pişmanlık duymadığını da ilave edelim.

Buna rağmen KHK ile ihraç edilen memurları iki farklı kategoride değerlendiriyorum.

Bilindiği gibi 15 Temmuz’dan sonra bir milyon personeli bulunan MEB’de üst düzey hariç sadece tabanda 30 bin civarında öğretmen ihraç edildi.

 Şimdi size iki farklı isim üzerinden bir resim ortaya koymaya çalışacağım. Bu iki ismi daha evvel yazılarımda zikretmiştim.

15 Temmuz’dan sonra bazı üniversitelerde, suçlu /suçsuz ayrımının net olarak ortaya konulmadığı gibi suçluların yanına rektör ile kişisel husumeti olan birkaç hocanın da isminin eklenmesi şeklinde listelerin belirlendiği olmuştu.

Hatta bazı üniversitelerde FETÖ listelerini belirleyen kişilerin daha sonra FETÖ üyesi olmaktan haklarında soruşturma geçirdikleri bile ortaya çıktı.

 

Haklarında hiçbir delil kanıt olmadığı için, savcılıktan “takipsizlik” alan kişilerin görevlerine geri iade edilmemesi gibi tuhaf hadiseler de yaşandı. Öyle ki siz suçsuz olsanız ve bunu savcılığın takipsizlik belgesi ile ispatlasanız bile eğer üniversite iade yazınızı YÖK’e yazmıyorsa, YÖK iade sürecinizi başlatmıyordu.

Fuat Uğur’un ve benim de dile getirmiş olduğum bir hadise vardı. Hakkında hiç bir delil ve kanıt olmadığı için savcılığın talimatı ile mahkemeye sevk edilmeye gerekli görülmeyen ve emniyet ifadesinden sonra serbest bırakılan daha sonra da takipsizlik alan Doçent Ahmet Yılmaz Ata örneğinde olduğu gibi adlı rektörlük 18 aydır iade işlemini yapmamıştı.

Ahmet Yılmaz Ata daha sonra görevine iade edildi ancak o süreçte yaşadığı maddi ve manevi zorluklar yanın kâr kaldı.

Şimdi böyle durumda olan kişiler de var. Bu insanların mağduriyetleri elbette giderilmelidir. Eğer  FETÖ ile hiçbir münasebeti olmayan tamamen iftira ile ihraç edilenler varsa bu insanlar da mağdurdur ve hakları iade edilmelidir.

Ancak içlerinde Yarbay Levent Türkkan'ın "Abi" dediği Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğünde çalışan 'Murat' kod adlı Muhammet Uslu gibi MEB kökenli FETÖ’cülerin olduğunu da unutmamak lazım.

Kısaca hatırlatalım;

7 Temmuz ile 15 Ağustos 2000 tarihleri arasında Çankaya'da özel sektörde temizlikçi olarak çalışan,  Anadolu Üniversitesi İşitme Engelliler Öğretmenliği Bölümünü bitirdikten sonra GATA Sağlık Vakfında işbaşı yaptırılan hatta askerliğini de çalıştığı yer olan GATA Destek Komutanlığında yapan bir şahıs bu. 

Askerliği bitince tayini Kars'a çıkarılıyor. 2-3 yıl öğretmen olarak çalışıp, kısa sürede müdür vekili olarak Ankara'ya atanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğüne geçiyor ve burada bir yıl çalışıyor.

2012 yılında KPSS' ye giriyor. MEB uzman yardımcılığı sınavına başvuruyor ilginçtir burada 11 kişi başvurusunu geri çekiyor ve Muhammet Uslu sınavda tek rakibi olan "eşini" eleyip, uzman yardımcısı oluyor. Abdülkadir Selvi bir ara köşesinde bu hikâyeyi detaylıca yazmıştı.

“Esas mesleğim öğretmenliktir” diyen Muhammet Uslu, Milli Eğitim Bakanlığındayken kendisinin Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğüne önerildiğini de ifade ediyor.

Diğer taraftan 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde Adil Öksüz ile darbe girişimini yöneten Kemal Batmaz ile yüzlerce kez görüşme yapan Nevşehir nüfusuna kayıtlı Ali Cingitaş'ın yapılan araştırmalarda FETÖ'nün darbe girişimini yöneten etkin isimlerden biri olduğu tespit edilmişti.

Cingitaş'ın Konya'da FETÖ'nün eğitim kurumlarından Özel Güventaş Fen ve Anadolu Lisesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptığı, Hava Harp Okulu ve askeri liselerdeki öğrencilere yaz tatillerinde Konya'daki örgüt kamplarında eğitim verdiği ortaya çıktı.

 

Gözaltı kararı verilen 120 isim arasındaki Balyoz kumpası soruşturmasında tutuklanan Mehmet Baransu'nun ağabeyi Yalçın Baransu'nun ise İzmir'de bir okulda öğretmenlik yaptığı, aynı zamanda da İzmir Çiğli Hava Üssü’nün mahrem abilerinden olduğu ortaya çıkmıştı.

Tokat'ta yakalanan FETÖ'nün il imamı olarak görev yaptığı iddia edilen Abdulkadir Baş da öğretmenlikten ihraç edilmişti.

Örnekler çok.  Şimdi KHK ile ihraç edilen 136 bin kişiye af gelsin falan diyerek boy gösteren insanlar bunları bilmiyor mu?

Ülkenin başta MEB olmak üzere devleti devre dışı bırakmış ve işgal etmiş, bir kısmı da tövbe ettiğini beyan eden bu sözde tövbekâr sürüsünün tövbelerini uygun şartlar tekrar oluştuğunda bozabileceği ihtimalini nasıl göz önünde bulundurmazsınız?

O yüzen KHK ile ilgili görüş beyan ederken FETÖ’yü bir bütün olarak ele almalı ve bu konuda çok titiz olmalıyız.

Yorum Yazın