Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Türk/Müslüman Irkçılık Yapmaz!

1920’li, 30’lu yıllar, Almanya, İtalya, Sovyet Birliği gibi ülkelerde bir kişi ya da parti marifetiyle; sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitim gibi hemen hemen tüm alanlarda hâkimiyet kurulmaya çalışıldığı yıllardır. Faşizmin etkin olduğu böyle bir zaman diliminde tek bir renkten, inançtan, dilden ve ırktan müteşekkil yeni bir ulus yaratılmaya çalışılmıştır.

O dönem Almanya’sında ilköğretim öğrencilerine aşılanması gereken en önemli konu; Hitler’e bağlılığın ne kadar kutsal bir duygu olduğuydu. Okulda her gün, yaklaşık on dakika, Hitler’in resmi selamlanırdı. İdeolojik ve beden eğitimi içerikli gençlik kamplarında çocuklara,”Führer’e adanmış kanımın her damlasıyla; ben, tüm enerjimi ve gücümü Adolf Hitler’e ve ülkeme adayacağıma yemin ediyorum. Onun için, sahip olduklarımdan hatta hayatımdan bile vazgeçeceğime söz veriyorum ve bunun için Tanrı’dan yardım diliyorum.” diye yemin ettiriliyordu.

 Duçe lakaplı Mussolini İtalya’sında da; ilköğretimden itibaren faşist ideoloji ile yetiştirilen çocuklara ve gençlere şöyle yemin ettiriliyordu: “Tanrı’nın adıyla ben liderimin bütün emirlerini yerine getireceğime, gerekirse bu uğurda kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime yemin ederim, yaşasın faşist devrim…”

İtalya’dan etkilenen bazı siyasetçi ve aydınlar benzer uygulamaların o dönem bizde de olması için öneriler sunmuşlardır.

Türk Ocakları Büyük Reisi, CHP Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, “Mussolini’yi doğru yolu gösteren büyük bir vatanperver olarak görüyordu. Faşist milliyetperverliğini hem mazide gördüklerini hem de istikbalde göreceklerini” ifade ediyordu.

Yine başka bir CHP Mebusu Feridun Fikri Düşünsel ise İtalyan faşizminin, yeni kurulan cumhuriyet için model olmasını önerir. Şöyle diyordu: “Bütün Avrupa, faşizmin cihana getirdiği emniyet ve neşe ile ona doğru atılırken faşizmin bu suretle sanki pek tehlikeli bir şeymiş gibi görülmesi beni derin düşüncelere sevketti. Faşizm korkulacak bir şey değildir. Bizim için faşizmden çıkarılacak düsturlar vardır.”

1930 sayılı Cumhuriyet Gazetesinin başyazısı ise manidar: “Modern devlet tam sözü ile hakim bir müessesedir. İçilen suya, oturulan yere, tavanın yüksekliğine pencerenin genişliğine hulasa her şeye karışır.” Modern devlet zaten her şeye karışmak için kurulmuştur. Bıraksak, Danıştay 8. Dairesi’nin yapacağı gibi!

Kemalizm'in fikir babası, ünlü Türkçü Moiz Kohen namı diğer Tekin Alp, bugünkü Kemalist, laik, ulusalcı, zihniyetin mimarlarındandı. Bugün zihnimize kazıdıkları “Kahrolsun şeriat” “Araplar bizi arkadan hançerledi” gibi ifadeler işte bu kafadan türemişti.

Kohen, yeni kültür kodları üzerine mesai harcıyor ve kadrolar da bu kültür kodlarının benimsetilmesi için büyük çaba sarf ediyordu. Öyle ki Abdullah Cevdet işi abartarak damızlık erkek getirmeyi teklif ederken, Mahmut Esat Bozkurt ise yeni dinin Hristiyanlık olmasını istiyordu.

 Samsun Milletvekili olan Ruşeni Barkur’un 25 Ekim 1926 yılında 247 sayfalık meşhur “Din Yok, Milliyet Var” başlıklı kitabını bilirsiniz. Başlıkta da görüldüğü üzere bu kitapta milliyetçilik neredeyse dinin yerine alternatif olarak önerilmektedir.
Kitapta şu ifadeler dikkat çekicidir, “Benim dinim, benim milliyetimdir… Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ulusalcılığımızdır. O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır. Ulusunu seven, ulusunu yükselten ve ulusuna dayanan insan, her zaman güçlü, her zaman namuslu ve her zaman onurlu bir insandır.”

Tevdid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkarılmasına neden olan en önemli etken işte buydu. Yani Osmanlı eğitim sisteminin milli kültürün oluşmasına engel olduğu inancıydı.

 Örneğin Tarık Zafer Tunaya, harf devrimi için; ”Harf devrimini olanaklı kılan ikinci etken her şeye rağmen Osmanlı kitaplarını dolduran hatırı sayılır birikiminin büyük ölçüde bir Orta Çağ birikimi olmasıydı. Bu birikimin tarihsel bir değeri şüphesiz vardı ama 20.yüzyıl için geçerliliği hayli sınırlıydı… Atatürk ve arkadaşları yeni harfleri Tarık bin Zeyyad’ın İspanya’yı fethederken gemileri yakması gibi, bir de Osmanlı kitaplarındaki Orta Çağ birikimiyle ilişkileri kopartmak için de istemiş olabilirler” diyerek tarihe nasıl operasyon çekildiğini gözler önüne seriyordu.

Recep Peker 1937 yılında TBMM’nin üstünde faşist ülkelerdeki gibi bir konseyin kurulmasını bile teklif etmişti.  

Kısacası Osmanlı ve Selçuklu ile dünyaya meydan okuyan Türk/Müslüman anlayışını zihinlerden kazımak ve ultra ırkçı bir yaklaşımla yeni model bir Türk oluşturmak için büyük çaba sarf edildi. Sevgili dostlar Öğrenci Andı işte böyle faşist bir zihnin ürünüdür. Bunun Türklükle uzaktan yakından alakası yoktur.

ABD’li John Dewey’i getirtip “Aletçilik( instrumentalizm)” üzerine bir sistem kurdurup, yüz yıl sonra bunu Türklük diye yutturmaya kalkmak cehalet değilse bile, bu ülkenin çocuklarına ihanettir.

 

 

Yorum Yazın