Nurcan Şahin ALEVLİ -Eteğimdeki Taşlar

Nurcan Şahin ALEVLİ -Eteğimdeki Taşlar

Mail: nurcan_alevli52@hotmail.com

2023

2001'de bir Anayasa kitabı fırlatıldığı için bir gecede altüst olan bu ülkede yıllardır "batıyoruz" naraları atanlara 2002'den sonra bir gecede hiçbir bankanın neden batmadığı sorusunu yöneltin size hakaret etmeye başlasınlar.
O krizden anladığımız şey şuydu ki: Gerçek bir ekonomik dalga senelerce beklemez, bir gecede yıkıp geçebilirdi.
O halde 2002'den sonra ekonomik olarak sürekli büyüyen, enflasyonu yenmiş, parasından altı sıfırı atmış, IMF'yi kovmuş, ülkesinde 3,5 - 4 milyon civarında Suriyeli sığınmacıyı ağırlayabilmiş, birsürü siyasal krizi başarıyla bertaraf edebilmiş, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz gibi 2 büyük darbe/işgal girişimini savuşturabilmiş, güneyinde konuşlandırılmak istenen PKK devletinin teknik ve maddi bakımdan üstün emperyalist hamilerine karşı tek başına direnebilmiş, GSMH'sı yükselmiş bir Türkiye'nin bugün yaşadığı sorunların 2002 sonrası icraatların birikiminden kaynaklandığını dillendirmek fazlasıyla insafsızca olur.
İçeride FETÖ'nün başını çektiği sinsi ve yıkıcı saldırılara bilerek veya bilmeyerek alet olmayan bir muhalif göremezsiniz. Kemalist'ide aynı çizgide, iktidar karşıtı İslam etiketli şahıs veya partiler de. Hatta Ak Parti'ye halihazırda oy veren "AKP" 'liler bile...

Üretim, tarım, fabrikalar, saman vs...
Elbette önemli
Ama asıl etkenin yanında bunlar okadar etkisiz kalıyorlar ki bazen.
Bakın Dünyanın 3. büyük ekonomisi durumundaki Japonya hizmet ve teknoloji alanında çığırlar açmakta. Üretim ve hizmet sektöründe geldiği nokta başdöndürücü. Yakında ülkeyi yönetmek için robot bir başbakan seçerlerse hiç şaşırmayın. Ama gelin görün ki Japonya 2 atom bombası yediği Amerika'nın kontrolünde tamamen. Böylesine güçlü bir ekonomi Amerika'nın belirlediği çizgilerden öteye kesinlikle gidemiyor.
Çin harıl harıl üretiyor. Aklınıza gelebilecek hemen herşeyi üretiyor ve pazarlıyor üstelik. Dünyanın 2. büyük ekonomisi. Askeri güç olarak da üst kulvarda. Yine de finansal operasyonlarla tehdit edilmekten kurtulamıyor.
Dünyanın 13. büyük ekonomisi Rusya doğalgaz, petrol ve maden yatakları bakımından çok zengin, yine o da askeri güç olarak üst kulvarlarda. Çin gibi bir ülkeyle pekçok konuda ittifak halindeyken ve özgüvenleri zirvede olması gerekirken Amerika her ikisini de rahatlıkla tehdit edebiliyor ve içeriden/dışarıdan karşı karşıya kaldıkları manipülasyonlar ekonomilerini ciddi manada sarsabiliyor...
Almanya keza aynı durumda.
Dünyanın en güçlü ekonomileri arasında yer alan bu ülke pekçok dünya markasını da bünyesinde barındırıyor. Ama Merkel Trump karşısında ellerini önüne bağlayıp ifadesi alınan çocuk görüntüsünden kurtulamıyor. Kesilen cezalara gıkları çıkamıyor.
Petrol zengini Ortadoğu ülkelerinin hali ortada. Oysa son yüzyılda dünyanın süpergüçleri arasında, hatta ilk sırada olmaları gerekirdi.
İran, tarımsal üretimde dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alıyor. Uzun yıllar uygulanan ambargolar nedeniyle kendi kendine yetebilen bir ülke olmak için gıda üretiminin %80'ini kendisi karşılar durumda. Tarım üretimi çeşitliliği açısından dünyada 4. sırada yer alıyor.
Ancak aynı İran 1953 yılında demokratik seçimle işbaşına gelmiş Muhammed Musaddık'ın İran Petrolünü millileştireceğini açıklamasından sonra CIA ve MI6 ortaklığıyla Musaddık'ın devrilmesine engel olamıyor.
Bugün de terör ve ekonomik ambargoların kıskacı altında.
Ekonomisinin %77 tarıma dayanan Afrika ülkesi Liberya'yı bileniniz var mı?
Çook uzun yıllar iç savaşla kana boyanmış Afrika ülkesi Liberya, komşuları Sierra Leone ve Gine ile birlikte koloni devletleridir. Liberya ABD’nin, Sierra Leone İngiltere’nin, Gine ise Fransa’nın Senegal’i bölerek kurduğu kolonilerdir.
Velhasıl %77'lik dilimin tarımla uğraşıyor olması onları güçlü devlet yapmıyor.
60-70 milyon baş hayvanı olan ülke Moğolistan. Türkiye'nin iki katı topraklarıyla uçsuz bucaksız bozkırlara sahip, hayvancılıkta kendi kendine fazlasıyla yetebilen, çok daha fazlasını ihraç eden bir ülke olması Moğolistan'a devler liginin kapılarını aralayamaz.
Japonya, Hindistan, Pakistan, İran, Arjantin, Brezilya, Venezuella, Romanya, İtalya, Almanya, Endonezya... gibi çok daha büyük nüfuslu ülkelerde de bu aklın pençelerini en derinlere batmış şekilde görebilirsiniz.
Hele ki Osmanlı'nın dağılmasından sonra kurulan devletlere bakarsanız hemen hepsinde ağırlıklı olarak İngiliz, Amerikan ve Fransızlar var.
Dünyayı yöneten akıl kolektif çalışıyor.
Birbirleriyle kolaydan çatışmadıkları gibi çatışsalar dahi buradan size kâr bırakacak bir hale gelmiyorlar.
Bu akıl Avusturalya kıtasını ele geçirdikten sonra kıtanın asıl sahipleri Aborjin'lere uzun yıllar Avusturalya vatandaşı olma hakkı vermeyen akıl. Kızılderililer'i katleden, Hitler'e cesaret veren, Nazi Almanyası sayesinde Ortadoğu'nun göbeğinde İsrail'i kuran, Cezayir'i kana bulayan, terör örgütlerini kurup, besleyip, sonra da sizi o terör örgütleriyle ilişkilendirerek savaş açan akıl... Nereye bakarsanız bakın, başınız hangi yöne dönerse dönsün o aklın izlerine rastlayabilirsiniz.
Bunu artık anlayın !
Üretimmiş, fabrikaymış, samanmış hepsi biryere kadar.
Altın yumurtlayan tavuk olsanız kâr etmez, altınları onların hizmetine sunmuyorsanız.
Yahudilerin 1948 yılına kadar tarım, hayvancılık, balıkçılık yapabilecekleri kendilerine ait bir ülkeleri bile yoktu.
Dünyanın hertarafına dağalmış durumdaydılar.
Ve nüfusları şu anda da haalâ çok az.
Ama olanlara bir bakın Allahaşkına !!!
Siyonistler dünyayı yönetmek için son derece planlı ve sistematik savaş veriyorlar dünyanın heryerinde.

Amerika gibi dünyanın en büyük ekonomik güçleri ihracat kalemlerinde en üst sıradalar. Ama aynı şekilde ithalat kalemlerinde de üst sırada onlar var. Çünkü muhakkak biryerlerde birşeyler eksik veya yetersizdir. Bir veya birkaç kalem ürünü ithal ediyor olmak hiç üretmemek anlamına da gelmiyor ayrıca. Mesela Amerika kereste üretiminde dünyada 1. sırada ancak yine de dışarıdan kereste ithal ediyor. Japonya ekilecek arazi azlığından gelişmiş teknolojisinin de yardımıyla topraksız tarımda devrimler yapmış. Ama yine de gıda ihtiyacının %60'ını ithalattan karşılıyor.

Burada sayısız örnekler verebilirim.
Ama konunun özü şu:
Ne yaptığınız, ne ürettiğiniz, nekadar geliştiğiniz, neye sahip olduğunuz ilk öncelik değil. Bu akıl sizden ne olmanızı istiyorsa siz o oluyorsunuz. Sizin sanayi ve teknolojide gelişmenizi engellemek istiyorsa uçak ve araba yapmaya başlayan Türkiye'ye Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yaptıklarını yapıyor ve size daha ucuzunu sunarak yapmaktan vazgeçmenizi sağlıyor. Teknoloji üretmenize, sanayide gelişmenize izin veriliyorsa da muhakkak devletinizin tepe kadrosunda kendilerine itaat edecek birileri konumlanmış oluyor. Tarımda, hayvancılıkta kendi kendinize yetebilen bir ülkeyseniz ve eğer siyasi politikalarınızı onlarla eş yürütmüyorsanız muhakkak kıskaca alınarak, iftiralara uğrayarak, çeşitli bahanelerle ambargoya maruz bırakılarak geri adım atmak zorunda kalıyor, terörle, o olmazsa içsavaşla etkisizleştiriliyorsunuz.
Oyunkurucular.
Sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen küresel ölçekli aile ve şirketler.
Onları uygar dünyanın mimarları, cici çocukları, koruyucuları falan sanmayın sakın.
Onlar size, bize, hiçkimseye dost değil.
Bizler onlar için amaca giden yol olabiliriz ancak.
Gerekli görürlerse nekadar medeni olduğunuza, modern göründüğünüze, bir petrol milyarderi olmanıza veya Forbes Dergisi'nin en zenginler listesine girmiş olmanıza bile bakmayacak, sizi içinde yaşadığınız ülkeyle birlikte böcek gibi ezmeye çalışacaklardır.
İslam'a bu derece hor bakmanıza neden olan da bu akıldır.
Çünkü kontrol etmekte zaman ve efor kaybettikleri en büyük karşı güç Müslümanlar onlar için.
Bu nedenle yüce dinimize iğrenç saldırılarının ardı arkası kesilmiyor.
Sanki İslam ortadan kalkınca pedofili hastaları tedavi olacakmış gibi..
Öylesine tehlikeli ve sinsiler ki, istedikleri gibi düşünmenizi sağlama güçleri inanılmaz başarılı.
11 Eylül'de 4 koca uçağı kaçırıp 2 tanesini Dünya Ticaret Merkezine, 1 tanesini Pentagon'a, ve son birini Pensilvanya'da bir kırsala çarptırarak Irak ve Afganistan işgaline gerçekten Müslümanların yol açtığına inanıyor musunuz?
Modern Avrupa'nın göbeğinde Bosna-Hersek'de , Srebrenitza 'da yüzbinlerce Müslüman çocuk, yaşlı, kadın, erkeğin acımasız şekillerde katledilmesinin Müslümanların suçu olduğuna inanıyor musunuz?
Peki soruyorum size; atom bombası, biyolojik, kimyasal, nükleer silahlar gibi kitlesel silahlar Müslümanlar tarafından mı üretildi?

Erdoğan nefretlerinden ülkenin manda yönetimi altına girmesine dahi razı olacak noktaya ulaşıp küresel baronlara hizmetkâr olanlar emin olsunlar ki biz kaybedersek bu bize münhasır bir kaybediş olmayacaktır.
Size kimse madalya takmayacak.
Sizi hiçbirzaman sev-me-ye-cek-ler.
Bu deliliğe artık son vermelisiniz
Bunu anlamak bukadar mı zor?

Bakın, Amerika'nın 2017 verilerine göre kamu borcu 20 trilyon $'ın üstünde. Bu GSMH'nin %105'ine denk.
Peki nasıl oluyorda Amerika yüzmilyarlarca dolara malolan onlarca kasırga felaketinden hiç etkilenmemiş gibi çıkıyor ve bukadar vahim kamu borcuna rağmen tüm dünyaya tehditler savurabiliyor?
Çünkü kan içiyor, ölüm saçıyor
Zararı daha küçük ve mazlumlaştırılmış ülkelerden tahsil ediyor.
Çünkü arkasında bu akıl var.
Bundan kurtulmak istersin veya sana biçtikleri rolü oynamaya razı olursun.
Bu karakter meselesi.
Ve ne acıdır ki "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" sözünün sahibi olan Mustafa Kemal' in 'askerlerine' biz bugün bağımsızlığımıza yönelik çok ciddi saldırılar olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Bize ve tüm insanlığa gereken; bu aklı devirecek bir akla sahip olabilmek. Ve biz o akla sahibiz. Bu kişi bugün su götürmez şekilde Recep Tayyip Erdoğan'dır. Onun kalbi dürüstlüğüne ve samimiyetine güveni tam olan hiçbir Allah kulu onu bu yolda yalnız bırakmamalı. Mazeret üretmemeli.
Biz bu tümseği de aşacağız Allah'ın izniyle. Sırtımızda taşıdığımız hançerler verdiğimiz bu savaşın nişanesi olacaktır.
Türkiye ilerliyor.
Emin adımlarla.
Ne üretimi, ne sanayiyi, ne teknolojiyi birbirinden daha değersiz görmeden.
Elbette hatalar oldu, oluyor.
Emeklemek bize zaman kaybettirdi ama ayağa kalkıyoruz.
Bazı ülkelere yardımlarla, bazı ülkelere yatırımlarla, bazı ülkelere eğitimle, kültürümüzle, tarihi bağlarımızla, ortak menfaatlerimizle, üslerle konumlanıyoruz. Heryerde varolmaya çalışıyoruz. Akdeniz'deki enerji pastasını kimseye kaptırmamak için gemilerimizi indiriyoruz. Afrika’ya gidiyoruz. Ucuza tarım üreteceğimiz topraklar kiralıyoruz (Sudan ile Türkiye arasında yapılan anlaşmayla Sudan’da 780 bin 500 hektarlık arazi 99 yıllığına kiralandı. Ne işimiz var Afrika’da diyecek olanlara da hemen belirtelim; oralardan en fazla toprak alan ülkelerin başında İngiltere, ABD ve Çin geliyor)
Birşeyler eksiliyor diye korkmayın. Yerine daha iyilerini koymanın azmiyle çalışıyoruz.
O ülkelerde su kuyuları, hastaneler, okullar açıyoruz. Burslar veriyoruz. Büyükelçiliklerimizi arttırıyoruz...
Biz sömürmek için değil ortak olmak için oralardayız. Kazan-kazan yaklaşımıyla ilişkilerimizi geliştiriyoruz.
Mazlumların gönlüne tahtlar kuruyoruz.
Uzak diyarlara gönül köprüleriyle bağlanıyoruz.
Erdoğan'la dünyayı turluyoruz. Bir yılda 86 kez yurtdışına gidiyoruz. Sadece Afrika'da son 2 yılda 15 ülkeyi ziyaret ediyoruz.
Türki Cumhuriyetler'le sürekli karşılıklı temas ve ziyaretlerde bulunuyoruz.
Türk İşbirliği ve Koordinasyonu Ajansı (TİKA) ile eğitim programları, projeler ve teknik yardımlar vasıtasıyla bölgede aktif bir rol oynamaya devam ediyoruz.
Gidilen ülkelere işadamlarımızı da gönderiyoruz.
Büyük anlaşmalar ve yatırımlar yapıyoruz.
Stratejik ortaklıklar kuruyoruz.
Rusya'yı, Almanya'yı, İngiltere'yi, Fransa'yı hatta Amerika'yı boşlamıyoruz.
Oralara da gidiyoruz. Onların ellerini de sıkmaya devam ediyoruz.
Bu küresel sömürgenlerin tehlikelerine karşı dünya insanlarına, ençok da Müslümanlara bıkmadan çağrılar yapıyoruz.
"Silkelenin !!!" diyoruz.
Kısacası;
O aklı yenebilecek dünya üzerindeki belki de son kaleyi savaşa hazırlıyoruz.

Yorum Yazın