Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Abdülhamid Han’ın Bekâ Mücadelesi

İngiliz sömürgeciliğinin zirve yaptığı, İslam dünyasının ve mazlum milletlerin Osmanlı halifesini bir umut olarak gördüğü yıllar… Bu umudun da kör testere ile yontulmaya çalışıldığı, her türlü kirli planın devreye sokulduğu yıllar…

Bir tarafta küresel emperyalist çetenin Siyonist emeller taşıdığı Rothschildler diğer tarafta “kellemi veririm devletimi vermem”  diyen asrın en büyük hakanı cennet mekân Abdülhamid Han.

Bu asırdaki mücadele, geçmiş asırlardan beri süregelen Nemrud ile İbrahim, Firavun ile Musa mücadelesinin bir devamı niteliğindeydi. Küresel emperyalist şeytani düzen Nemrud’u, Firavun’u temsil ederken; İslam dünyasını ayağa kaldırmaya çalışan Devlet-i Aliyye-i Osmaniye de Hakk cephesini temsil ediyordu.

Öyle ki Abdülhamid Han, Hicaz demiryolu hattının yapım aşamasında; “Müslümanlar arasında bağ öylesine kuvvetlendirilmelidir ki, İngiliz hainliği ve hilekarlığı bu sağlam kayaya çarparak parçalansın” derken İngiltere Başbakanı Gladstone ise Avam Kamarası’nda Kur’an-ı Kerim’i eline alarak; “ Ne yapıp edip, bu kitabı ortadan kaldırmalıyız ya da Müslümanları ondan soğutmalıyız” diye haykırıyordu.

Bu mücadele işte tam da böylesi bir mücadeleydi...    

1699 yılının Ocak ayında imzalanan Karlofça Antlaşması sonrasında başladı her şey. Dönemin süper gücü olan Osmanlı’nın, modern ulus devletçi ittifakın karşısında aldığı bir yenilginin de miladıdır bu. Bu anlaşmadan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Hristiyan birliği, Kapitalizm, modernizm güç kazanırken; Osmanlı, gelenek güç kaybetmeye başladı. Bu dönem aynı zamanda modernite ile geleneğin bir çatışmasıydı. Osmanlı aydını bu çatışmayı bir türlü idrak edemedi. Temel sorun; İslam’da görüldü veyahut gördürüldü.

1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde yapılan 1. Siyonist Kongresi, bir Yahudi devletinin temellerinin atıldığı kongre olduğu kadar aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni kökten sarsmak ve yıkmak amaçlı toplanan bir kongre idi.

Rothschildlerin uşağı, Herzl patronunun nihai hedefini şu cümlelerle ifade ediyordu; “Siyonizm’in amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz. Bu süreci hızlandıracak girişimlere ağırlık vermeliyiz.”

Bunun için içeride, her dinden, meşrepten, mezhepten, düşünceden satılık uşaklara ihtiyaç vardı. Bu hiç zor olmadı.

 1876 darbesi öncesi Tevfik Fikret başta olmak üzere beraberindeki 89 kişi Beyoğlu'ndaki İngiliz sefaretnamesine gidip İngilizler lehine gönüllü askere yazılmak için çoktan sıraya girmişlerdi bile. Dahası Sirkeci İstasyonu'nda karşıladıkları İngiliz elçisinin arabasını atlara çektirmeyen bizzat kendileri çeken, ağır derecede kul köle olmaya meyilli, omurgasız bir kesim de yok değildi. Bugün de öyle değil mi?

Fransız Gazetesi La Journal des Debats 10 Mayıs 1876'da "Osmanlı devletinde idaresizlik arttı ülke artık yönetilemez bir hale geldi" manşetini attığı günlerde İngilizler de zaten 7 milyon İngiliz altınını çoktan gözden çıkarmıştı.

Abdülhamid Han ile başlayan kalkınma hamlesi…

Abdülhamid Han işte bu darbe sonucunda böyle kirli ilişkilerin ve onca satılmış ajanın, örgütün, pisliğin içinde tahta oturdu. Ve 33 yıl bu aşağılık, şerefsiz, haysiyetsiz insanların oyunlarına, tuzaklarına göğüs gererek ülkede büyük bir kalkınma hamlesi başlattı.

Orduyu yenileyerek, sivil okullar açtırdı. Ülkenin dört bir yanına 30 bin km’lik telgraf hattı çektirdi. Abdülhamid Han dönemi her bakımdan şahlanmanın yaşandığı özel bir dönemdir. İmparatorluk döneminde demiryolu hattı 1876 yılında 1538 km'den 1912'de 6250 km'ye ulaşmıştır. 36 yılda toplam artış %324, ortalama yıllık artış ise %4.2'dir. 1918’de Türkiye topraklarında kalan 4086 km demiryolu hattı,1950’de 7630 km uzunluğa erişmiştir. 32 yılda toplam artış %87, yıllık artış oranı ise; %1.9’dur.

Diğer taraftan Abdülhamid Han döneminde küçük ve orta sanayi kuruluşlarının sayısında da %250'yi aşan bir artış olmuştur. Eğitim alanında ise örneğin 1876 yılında İstanbul'da 6 tane ilkokul varken, 1886'ya kadar 44 yeni ilkokul kurulmuş, 1877 yılında ülkede toplam 200'ü geçmeyen okul sayısı, 1906 yılına dek yaklaşık 47 kat artarak 9347'ye ulaşmıştır.

Abdülhamid Han’ın asıl suçu; Rothschild ailesinin elinde olan Bank Of England'a ait olan borçların silinmesi karşılığında kendisinden Filistin topraklarının istenmesi teklifine ret cevabı vermesidir.

Fransız yazar Albert Vandal  “Kızıl Sultan” lakabı taktı. Sonra Avrupa gazeteleri ondan “kan dökücü” olarak bahsetmeye başladı. İçeriden de bugün olduğu gibi tüm muhalifler birleştirildi ve ittifak kurmaları sağlandı.

Sultan Abdülhamid Han dönemini “İstibdat” kendisini de “müstebit” olarak yaftalamaya başladılar. Fransız İhtilali’nin 100. Yıldönümünde kurulan ve sonradan Türkçülük fikrinin öncülüğünü yapacak olan İttihad-ı Osmani adlı örgütün üst düzey kurucularının alayı ne Türk’tü ne de Müslüman ama ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri; Eşitlik, kardeşlik özgürlük, barış palavraları… Hani bugün FETÖ’nün özgürlük PKK’nın da barış dediği türden!

Mithat Paşa’nın Edirnekapı civarında tertiplediği İnciraltı toplantıları da bugün trenden inen zatların büyükşehirlerde açtıkları ofislerde tertipleri toplantılara benziyordu. Hep ihanet hep arkadan hançerleme!

Pozitivist İttihat Terakki örgütü de gerek silahlı darbe gerekse basın yayın üzerinden alabildiğine kara propaganda yapıyordu. Örneğin bugün de aşina olduğunuz “vatanı satan, sarayda sefa süren, baskıcı, zorba, zalim, Yezid, hırsız gibi alabildiğine uzayan kara propaganda…

O aşağılık yazar bozuntusu “Bir Lahza-i Teahhur” adlı şiir bile yazmıştı bombalı suikasttan kurtulan Abdülhamid Han için…

Evet, en sonunda Rohscildler başardı. Yıldız Sarayı'nın işgal edildiği, Sultan Abdülhamid'in tahttan indirildiği ve binlerce kişinin katledildiği kanlı 31 Mart vakası yaşandı. Hareket Ordusu tam anlamıyla katliam yaptı.  Ölen askerler kışlanın bahçesinde kat kat sıra halinde istif edilmiş vaziyetteydi. Osmanlı’yı parçalayıp kurtların önüne attılar. Bazıları pişman oldu ama iş işten geçmişti.

Abdülhamid Han, Alliance İsraelite okullarından mezun olanların kumpaslarıyla devrildi. Bugün de aynı şelide Erdoğan’ı FETÖ okullarından mezun olanlar tasfiye etmek istedi. Lakin bugün Erdoğan’ın yanında dimdik duran ülkesi uğruna ölümü göze almış tarihten ders çıkaran bir millet var.

Yorum Yazın