Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Ahlak Siyasete Egemen Olmadıkça Kurtulamayız

Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin Kızılcahamam'da gerçekleştirilen 28. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın kapanış oturumunda çok güzel bir konuşma yaparak yine tarihi, vicdani ve ahlaki uyarılarda bulundu.

Büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa davasından asla taviz veremeyeceğimizi tekrar hatırlattıktan sonra; “Ya olacağız ya öleceğiz, bunun başka yolu yok" dedi.

“Biz bu vatandaşlarımıza ne için ulaşamadığımızın ne için kendimizi anlatamadığımızın, ne için gönüllerine giremediğimizin, ne için desteklerini alamadığımızın muhasebesini kendi içimizde yapmakla mükellefiz” diyerek yine kimsenin yapmadığı daha doğrusu yapmak istemediği özeleştiriyi yaptı.

Erdoğan, bu partinin bir dava partisi olduğunu bir kez daha hatırlattıktan sonra bu davaya gönül verenlerin kendilerini sıkı tutması gerektiğini söyledi. En önemlisi de “Eğilmeyeceğiz, bükülmeyeceğiz” dedi.

Erdoğan bu türden ahlak, vicdan ve erdem odaklı uyarılarını, nasihatlerini 3-4 yıldır aralıksız yapıyor.

Rahmetli Ömer Lütfi Mete;  “Ahlakımız düzelmedikçe, ahlak siyasete egemen olmadıkça memleket düzelmez” demişti.

Kendimizi düzeltmedikçe, ahlak, vicdan sahibi, sorumlu bir insan olmadıkça ne partimizi ileri taşıyabiliriz ne derneğimizi ne de memleketimizi…

AK Parti bu ülkede sistem/düzen karşıtı bir parti olarak doğdu. Bir heyecanı vardı. Her şeyden önemlisi eğilmeyen, bükülmeyen bir lideri vardı.

Bu lider, 60 yıldır milletimizi esir alan vesayetçi ceberut devlet düzeneğini tasfiye edip milletten çalınan devleti sahibine iade etmek istediği için diktatör ilan edilmedi mi?

 Yıllardır millete rağmen kurdukları saltanatı deşifre ettiği için ona Tiran/Yezit demediler mi?

Hastanelerde rehin tutulan, sırf başörtüsü taktığı için okul önlerinden kovulan, maaş kuyruklarında can veren zavallı gariban Anadolu insanının hayallerini gerçekleştirdiği için, onların gasp edilen haklarını, yıkılan gururlarını, itibarlarını iade ettiği için 15 Temmuz’da ortadan kaldırmak istemediler mi?

Bu geçen süreci, darbe kalkışmalarını, yasaklara karşı verilen mücadeleyi, o heyecanı ve ruhu nasıl unutabiliriz.

Ama içeriden fitne üreten birileri bunu unutturmaya çalıştı. Birçoğu da güçlenmenin ve zenginleşmenin verdiği rehavetle, en temel ahlaki ilkelerinden taviz vermeye başladı. Bu kesim, oldum olası korkak, ezik, karşı mahalleye yaranmak ve kendi tesis ettiği küçük düzeni bozmamak için hemen her türlü uzlaşmaya kapı aralayan gevşek bir tayfadır.

Ben bu ahlaksızlığa bir ara isyan etmiş ve bunu “nevrotik bir patlama ve ruhsal bir enfeksiyon hali” olarak görmüştüm.

“Özeleştiri” adı altında seçim mağlubiyeti üzerine kalem oynatan bazı yazarlara bakıyorsunuz ardından “herkesle uzlaşalım” mesajı çıkıyor.  Oysa bugün yaşanan onca hadiseye rağmen herkesle uzlaşırım, benim kimseyle bir sorunum olmaz diyen adam ya korkaktır ya yavşak!

 

Üstad vaktiyle; “Bunlar ahlakı birbirlerine sırıtmak, zor karşısında kıvırtmak zanneder” demişti.  Zor karşısında kıvırtmak yani, malı tatlı, canı tatlı, kafadan yana üzüntüye gelmeyen, hiçbir rizikoya girmeyen, bedavacı, lüpçü, boş bir hayatın müdavimleri…

Bugün çileyi değil istirahati, zoru değil kolayı, yürümeyi değil oturmayı, savaşmayı değil teslim olmayı, hürriyeti değil esareti velhasıl küresel baronların sadık birer kölesi olmayı tercih eden itici tiplerle işimiz olmaz demeye çalışıyorum.

Çünkü onlar asla bu toprakların insanı olmadılar. O yüzden yılandan kaçar gibi bu kutlu davadan kaçıyorlar.

Bir yazımda şöyle demişim. “Önüne geleni ezmeye çalışan, dışlayan, yaygaracı, tetikçi çapsızlardan oluşan bir ordu kurduk kendimize… Yükü omuzlamanın külfetinden kaçmak için sığındıkları küçük kuytu köşelerinde vatan kurtaran sahte kahramanlarımız var artık. Salına salına, kibirle, gururla yürüyorlar.

Ama korkaklar, ezikler, net bir duruşları, düşünceleri yok.  Yüzleri kabuk tutan bu korkakların artık savaşacak olanağı da kalmadı. Tıkındıkça heyecanları bitti, kazandıkça kudurdular. Artık karşımızda güdülerinin esiri olmuş kendi gölgesinden bile korkan kemik torbaları var.”

Sonuç: Rant için bu kadar omurgasızlaşabilen bir insan malzemesine sahip olmamız zaten işgalin de belânın da kendisi değil midir?

Kitap ile iş ile tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile gecesini gündüzüne katan bu ülkenin evlatlarına sahip çıkmadılar. Tüm kapıları kapattılar.

Donanımlı ve gayretli çalışanların atıl hale getirildiği, uzmanların kendine olan güvenlerinin heba edildiği  “liyakat” ve “Hakk için çalışmak” gibi kutsal değerlerin bile bir kamuflaj olarak kullanıldığı bir düzenek inşa edildi. Bu gayriahlaki düzeni yıkmadan selamete erişemeyeceğiz.

Küresel şeytani düzenin, İslam’ı ve onun hayat bulduğu bu bereketli toprakları tarihten kazımak gibi bir hedefi var. Böyle bir zamanda kimsenin rehavete kapılma lüksü yoktur. Büyük bir sorumlukla yolumuza devam etmek mecburiyetindeyiz. Silkinin ve kendinize gelin. Bakınız fırsatını bulduklarında ne yapacaklarını gördünüz. Bir günde tüm kazanımlarımızı heba edip ülkenin anahtarını Amerika’ya teslim edecekler. Agâh olun.

 

Yorum Yazın