Nazan ALPTEKİN

Nazan ALPTEKİN

Mail: nznalptekin@gmail.com

Ahlâklı Davranmak Mecburiyetindesiniz

Her zamanki gibi Ramazan’ın getirdiği ruh hali çöktü üzerime. İnsan olmanın, insana insanca davranmanın, hak yememenin ve tüm günahları işlememenin mümkün olup olmadığını düşünüp duruyorum.

Önümde tarih kitapları duruyor. Platon’un “Devlet” adlı eserinde anlattığı “yüzük” öyküsüne bakıyorum.

Hikâyeye göre, Lidya kralının hizmetinde bir çoban olan Gyges deprem yüzünden hayvanların otladığı yerde açılan derin bir yarıkta altın bir yüzük bulur. Bu yüzüğü alır. Çobanlar her ay sonunda krala hesap vermek için toplanırlar ve Gyges de toplantıya bu yüzükle gelir. Otururken yüzüğün taşını farkına varmadan avucunun içine çevirir. Bunu yapar yapmaz da görünmez olur. Kendisi de dahil, orada bulunan herkes şaşırır. Yüzükle oynarken taşı çevirince bu kez görünür olur. Böylece Gyges, yüzüğün tılsımını keşfeder.

Bunun üzerine aklınca bir plan yapar ve görünmez olarak saraya girer, sarayda kraliçeyi baştan çıkartır, onun yardımıyla kralı öldürüp, kralın yerine geçer...

Hikâye bu ya görünmez yüzüğün sahibi olma üzerinden, insanın doğası anlatılmaktadır. İnsan görünmez olsa her istediğini korkmadan alabilmek, dilediğini yapabilmek, büyük bir güce erişmek aslında hoşuna giden bir şeydir. Üstelik de kimse kendisini germediği için dürüst bilinecektir.

Şimdi size soruyorum: Böyle bir yüzüğe sahip olduğumuzda acaba biz ne yapardınız?

Artık yakalanıp ceza görme tehlikesi yoksa, her türlü sıkıntıdan uzak, yakalanma, ayıplanma, dışlanma korkusu olmadan her şeyi yapabilecek bir güce sahip olsak, hiç kimseye hesap verme endişesi taşımasak, ahlâklı olabilir veya ahlâklı kalabilir miydik?

Okuduğum kitapta bu konuda oldukça sivri bir cümle var. Diyor ki; "Kimse mecbur olmasa “ahlâklı” davranmaz!”

Ben buna çok katılmıyorum. İnsan olmak, dinimize uygun davranmak (ki aslında tüm dinler ahlâklı olmayı anlatır), “ol”mak tam da burada devreye giriyor.

Ahlak, hayata bir düzen/ölçü getirir ve bu ölçü, gücün kullanımını belirler. Ölçü “adalet” yolunda “hak” olarak kendini gösterir ve “kanunla” somutlaşır. Hak ve adalet, haddi aşıp ötesine el atmamak ve başkasına zarar vermemek üzere bir sınır çizer...

 

Platon, aynı kitapta, içimi acıtan şu cümleyi söylüyor: “Haksızlıktan şikâyet edenler, haksızlığa uğrayanlardır” (Devlet, 359). “Eğer güçleri yetseydi, haksızlık etmek fırsatını bulan herkes, haksızlık ederdi...” (Devlet, 360).

İşte bizi haksızlıklardan alıkoyan, eşitlik duygusuna ve saygısına götüren şey, kanundur!

Kanun olsa da kullanılmamasını, gerek olmamasını sağlayacak şey ise içimizdeki insanlık, merhamet, ahlâklılık ve sevgidir.

Ramazan’ın ilk haftası bitti bile. Zor günler geçiriyoruz. Ekmek parası kazanmak belki biz doğmadan önce de zor olduğu zamanlar oldu ama bizim yaşadığımız dönemde de şu günler zor geçiyor. İnsanlığımızı kaybetmeden, sükûnetle bu günleri de atlatacağız. Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...

Yorum Yazın