Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Alman Vakıfları, Bergama ve Kaz Dağları (2)

Bir önceki yazıda “Türkiye’de altın aramayı ve üretmeyi baştan durdurmak için radikal çevreciliğin tüm söylem ve eylemleri yaşama geçirilecektir. Bu iş için FIAN görevlendirilmiştir” demiştik. Kaldığımız yerden devam edelim.

Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’deki nasyonalistlerin, fundamentalistlerin ve de merkez sağda yer alanların çevreciliğe karşı ilgi ve duyarlılıkları bulunmamaktadır.

Kitlesel eylemlerin gerçekleştirilmesi için Bergama’da öncelikle üç Tahtacı-Alevi-Çepni köyü, merkez üssü olarak kullanılacaktır. Plan çerçevesinde; Türkiye’de sistemin uysal vatandaşları olan Sünniler yerine, protest özellikleri nedeniyle sistemin dışladığı Alevileri kullanmak, rasyonel bir tercih olacaktır.

Dağ köyleri kapsamında kabul edilen Tepeköy, Narlıca ve Pınarköy, ovadaki Sünni köyleri ile karşılaştırıldığında ekonomik açıdan daha yoksuldurlar, boş zamanları daha çoktur. Önce bu köylerdeki yerel yöneticilerin harcama prosedürüne uygun biçimde kazanılması gerekmektedir.

 BfV ve BND’nin ‘Alevi uzmanlarından oluşturulan bir Danışmanlar Grubu, FIAN bünyesinde operasyon süresinde görevlendirilecektir. Zeus Atları tartışmalarına asla yol açılmayacaktır ve de bu konuya girilmeyecektir. Operasyonun tüm evrelerinde asıl olan bilgilendirme değil, ajitasyon ve provokasyondur.

Operasyon süresinde kullanılacak tüm sloganların, çevreciliğe, yabancı sermayeye karşı duyarlılığı fazla olan sosyalist, anarşist, nasyonal sol kesimin rahatça sahipleneceği söylemlerden seçilmesi gereklidir.

 Anti-emperyalizm ve yabancı sermaye düşmanlığı bu söylemlerin merkezinde yer almalıdır. Almanya’da akredite tüm sol örgütlerden LFV talimatları doğrultusunda destek vermeleri, Türkiye’deki bağlantıların harekete geçirmeleri istenmiştir.

Brüksel’deki DHKP-C örgütü de operasyona destek vermeyi kabul etmiştir. Almanya bu süreçte politikalarını FIAN adlı kuruluş ve Türkiye’de faaliyet gösteren Alman vakıfları aracılığıyla sürdürmüştür. 1986 yılında kurulan FIAN’ın (Food First Information and Action Network/Önce Gıda Dayanışma ve Eylem Ağı) merkezi Almanya’nın Heidelberg kentindedir.

 FIAN, uluslararası ihalelerde Alman firmaların rakiplerinin zayıf noktalarını tespit ederek kamuoyu oluşturmak, dünya üzerinde altın üretiminin önüne geçmek, özellikle enerji alanında yapılacak yatırımları sekteye, uğratmak gibi amaçlarla faaliyet yürütmektedir.

Bergama’daki altın madeninin işletilmesinin önlenmesi için yürütülen süreçte aktif rol alan FIAN daha önce de Hindistan’ın Maharaştra eyaletinde kurulması planlanan Narmada Barajı’nı ve Çin’de inşa edilecek Üç Boğaz Barajı’nı sabote etmek için kampanya yürütmüştür.

Türkiye’de GAP projesi ve Ilısu Barajı için de benzer faaliyetler sürdürmüştür. Bu süreçlerde söz konusu yatırımların çevreye büyük zarar vereceği, bölge halkının yerinden edileceği, kültürel mirasın yok edileceği gibi söylemler üzerinden hareket edilmiştir

FIAN, Türkiye’de yönlendirdiği yerli unsurlar aracılığıyla önce 90’ların başından itibaren “Yabancı Sermayeye Hayır”, “Siyanürlü Altınla Ölmek İstemiyoruz”, “Emperyalist Eurogold Defol” gibi sloganlarla çevresel bir duyarlılık oluşturmaya çalışmış, ardından konu yargıya intikal ettirilmiştir.

Bu süreçte yargıya da baskı uygulanarak kamuoyu oluşturulmuştur. Özellikle yerel ve ulusal basın kullanılmış, Alman akademisyenlerin bilimsellikten uzak açıklamaları bilimsel rapor gibi sunulmuş, yanlı ve yanlış bilgilerle kamuoyu yönlendirilmiştir.

Yine Türkiye’den ve Avrupa’dan akademisyenlerin katıldığı konferans, sempozyum vb. bilimsel toplantılar düzenlenerek sürecin bilimsel zemini hazırlanmıştır. Ardından basta FIAN olmak üzere, Türkiye’deki yerel kamuoyu, yerel yöneticilerin baskılarıyla Avrupa Parlamentosu’nda Bergama ile ilgili karar çıkartılmıştır. Avrupa’da pek çok ülkede siyanürle altın çıkarma işlemi yapılageldiği halde henüz üretimin yapılmadığı Türkiye için böyle bir kararın çıkartılması Almanya’nın girişimleri ile mümkün olabilmiştir.

İlerleyen dönemlerde Alman siyasetçi, akademisyen ve sivil toplum yöneticileri, bölgede altın faaliyetlerinin devam etmesi durumunda Alman turistlerin Türkiye’ye gelmemesi için kamuoyu oluşturma tehdidinde bulunmuşlardır.

Özellikle Mart-Nisan aylarında Alman medyası Türkiye ile ilgili yanıltıcı haberler yapmıştır. Nitekim Alman Seyahat Acenteleri Birliği 1997 yılında yoğun biçimde tur iptali gerçekleştirmiş, konu ile ilgili ilgisiz pek çok Alman kurumundan Türkiye’deki yetkili mercilere tehditkâr mektuplar gönderilerek baskı oluşturulmuştur.

Elinde bulundurduğu altın stoku sebebiyle dünya üzerinde altın üretimini en az seviyede tutmak için çaba harcayan ve bunun için “siyanürlü altına hayır” kampanyaları organize eden Almanya, diğer taraftan altın üretiminde kullanılan siyanürü dünya üzerinde üreten birkaç firmadan birine sahiptir.

Alman Degussa firması bugün dünyadaki siyanür üretiminin üçte birini gerçekleştirmektedir. Çevreci örgütler kanalıyla dünyanın pek çok ülkesi üzerinde baskı kuran Almanya, kendi uygulamalarında çevre güvenliğini hiçe sayan ve yalnızca kendi çıkarlarını önceleyen bir anlayışla hareket etmektedir.

Nükleer atıkların Kuzey Buz Denizi’ne boşaltılması ya da başta Afrika olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde gönderilmesi bunun en önemli örneğidir.

Ancak Almanya Bergama politikası ile hedefine ulaşmış ve hem Türkiye uluslararası kamuoyunda çevrecilik söylemi üzerinden zor durumda bırakılarak baskı altına alınmış hem sahip olduğu zengin altın yataklarını kullanamayıp IMF gibi uluslararası finans kurumlarına muhtaç bırakılmış, hem de Almanya altın politikasında uzun yıllar başarılı olmuştur.

Hablemitoğlu bu konuda şunları söylemektedir:

“Bergama’da etken güç olarak Alevi inançlı üç köy halkını gösteren; üretim yapacak şirket dolayısıyla ‘anti-emperyalist’, ‘sosyalist’ ve ‘ulusalcı’ söylemleri ve sloganları öneren Almanya, tüm gücü ile 10 yıllık bir süreçte altın üretimini yaptırmamayı başarmıştır.

Bergama’da altın üretiminin yapılmaması, Türkiye’deki yüzlerce altın yatağında üretimin yapılmaması demektir ki, bu ülke, bu konuda önemli mesafeler almıştır. Türkiye ise, üstünde oturduğu zengin altın, bor gibi stratejik madenlerin fakir bekçisi konumunda, birkaç milyar dolar kredi için bağımsızlığından ödün verir durumuna düşmüştür.”

Anlayacağınız bu mesele öyle yarı çıplak rakı pozları ile çevre duyarlılığı sergilemekten su ve vicdan yürüyüşü gibi tiyatro gösterilerinden ibaret değildir.

Kaynak: http://en.uhim.org/Uploads/GenelDosya/tarihten-bugune-ulke-ihlal-karneleri-almanya-6323-d.pdf

Yorum Yazın