Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

CHP Kapitalist, Yabancı Bir Partidir!

Ecevit sıkı bir kapitalist ve Batı hayranı bir adamdı. 27 yıldır muhalefette olan CHP’nin elitist bir parti olduğunu düşünerek partiyi popülizme kaydırmayı denemişti.  Bunu da “demokratik sol” başlığı altında yapmayı denediler.

1977 yılında ülkedeki sosyalistler ve bir kesim komünistler bu teze sarılınca CHP, 27 yıl sonra ilk kez mecliste çoğunluğu sağlamıştı.

Ecevit, 1977 seçimlerinde ülke için önemli vaatlerde bulunmuştu. Bunlar; CHP, emperyalizme, dışa bağımlılığa ve faşizme karşı genel olarak sol güçlerle birlikte mücadele edecekti.

1977’de hükümet kuran Ecevit bu sözlerini tuttu mu? Rahmetli Aytunç Altındal cevaplasın.

“Kesinlikle hayır! Tam tersi sanki emperyalizme teslim olsun diye desteklenmiş bir tutumla, iç ve dış politikasında NATO, Dünya Bankası, AET ve IMF’ye boyun eğdi. Onların her istediğini fazlasıyla yerine getirdi. Üstelik komünistlere karşı baskı ve devlet terörü uyguladı. Yayınlarını yasaklattı. Tutuklamalar ve işkenceler yaptırdı.”

CHP üst kademe yöneticileri, ilan edilen sıkıyönetim aracılığıyla ülkeyi ateşe attılar. Maraş’ta bir günde binden fazla insan katledildi. Ülkede yeni Amerikan casusluk ve saldırı tesisleri açıldı. ABD asker sayısı yükseltildi. Buna karşılık Türk parası yüzde 100 oranında devalüe edildi. Ve Türkiye’de dışa bağımlı tekelcilik güçlendirildi.

1979’a gelindiğinde ise haklı olarak hiç beklemedikleri bir yenilgi aldılar. Ecevit istifa etmek orunda kaldı.

Bu tarihi kesiti neden hatırlattım? Çünkü CHP böyle bir partidir. Hiçbir zaman vaatlerini tutmadığı gibi tam tersi emperyalizme göbekten bağlı bir partidir.  Bugün de FETÖ kasetleriyle, PKK militanlarıyla bir olup ülkeyi kapitalizmin hizmetine sunmak için gayret göstermektedir. Dün neyse bugün de aynısıdır.

İsterseniz 27 Nisan 2007 tarihini tekrar hatırlatalım. Daktilonun başına geçen Genelkurmay Başkanı, kız çocuklarının okudukları ilahileri bahane ederek bir gece yarısı muhtıra denemesi yapmıştı.

Muhtırada; “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin laikliğin kesin savunucusu olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacağından kimsenin şüphesinin olmaması gerektiği” ifade ediliyordu.

Özetle, Cumhuriyetin kurucusu “Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır ”şeklinde,  halkın oylarıyla iktidar ettiği sivil hükümete uyarılar yapıyordu.

Ve hükümet bu adamlara demokrasi tarihine geçecek müthiş bir cevapla karşılık vermişti.

Cevap açık ve netti. “Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik hukuk devletinde düşünülemez. Genelkurmay Başkanlığı, hükümetin emrinde, görevleri anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre Genelkurmay Başkanı, görev yetkilerinden dolayı Başbakan’a sorumludur.”

 Eğer o gün hükümet en ufak bir korku emaresi göstermiş olsaydı durum çok farklı seyir edecekti. Bu bakımdan 27 Nisan 2007 tarihi Türkiye açısından bir milattır.

Her zaman olduğu gibi muhtırayı destekleyenler de çıkmıştı. Örneğin CHP Genel başkan Yardımcısı Onur Öymen : “Genelkurmay'ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız.” Nur Serter ise; “ Genelkurmay Başkanı’na ‘memur’ diyen bir zihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan’da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmıştır” diyordu.

 Malum yazarlardan da muhtırayı destekleyen açıklamalar geldi hatta Hıncal Uluç bile “Ordu sonuna kadar bekledi. Gerekli uyarıları en demokratik şekilde yaparak, ‘Sözde değil, özde’ bekledi” demişti.

Daha dün ülkenin en güvenilir adamlarından biri seçilen Emin Çölaşan ise; “Asker muhtırasını verdi, görevin ilk aşamasını tamamladı. Hem de komediye dönüşen ve mizah konusu olan cumhurbaşkanlığı seçiminden birkaç saat sonra… Ülkemizi bu duruma düşüren sorumlular en başta Recep Tayyip Erdoğan’dır. Devleti ele geçirdiler, kadrolaştılar. Meydanın boş olmadığını şimdi görüyorlar ama iş işten geçtikten sonra.

Askerlerin laiklik muhtırasında çok önemli bir cümle var: ‘Atatürk’ün ’Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır" diyerek vazifesini ifa ediyordu.

Yine başka güvenilir bir isim olan Yılmaz Özdil ise; “Hâlâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır.”

İsmail Küçükkaya: “Sürecin kötü yönetilmesiyle ‘kaçan fırsatı’ ve ‘Genelkurmay’ın çok sert açıklamasıyla yeni olanağı’ görelim.”

Ahmet Hakan da; “Muhtıraya karşıyız diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz? Ben ötesini de söylerim arkadaş” diyerek ne kadar güvenilir olduklarını ta o zamandan belli ediyorlardı.

50 yıldır ülkede, sağ ile solu, Alevi ile Sünni’yi, Türk’le Kürd’ü çatıştırarak kriz ortamları yaratanlar, kaos çıkartanlar ve darbelerle güç ve zenginlik elde edenler kısacası halkın emeğini sömürerek bir saltanat rejimi tesis eden bu kirli zihniyet, geçmişte olduğu gibi bugün de zenginliğin, ahlakın ve vicdanın önünde ciddi bir engeldir.

Ülke insanının biriktirdiği serveti her dönem çarçur eden bu gerici çapulcu takımı, eski düzeni geri istemektedir. Avuçlarını yalarlar…

Yorum Yazın