Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

CHP’nin Türkçe Ezan Zulmü

16 Haziran 1950. Bir Ramazan arifesi… Bursa’da bir camideikindi ezanı o gün tam 7 kez üst üste  okundu.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yapılan inkılaplarda Batı’yı örnek alışımız, Türk milleti olarak zoraki de olsa pek çok değerimizden kopmamıza sebep olmuştu. Özellikle dini alanda yapılmak istenenler halkın vicdanında derin yaralar açıyordu. Yüreğindeki iman aşkıyla Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olan Türk halkının, bu reform sürecine tabi ki olumlu bakması beklenemezdi. Ne yazık ki CHP ve saz arkadaşları yetkiyi ellerine almışlardı bir kere.

 

Neler yapılmadı ki o dönem… 1928’de “Devletin dini İslam’dır” maddesinin anayasadan çıkarılmasıyla birlikte ilahiyat fakülteleri ve imam hatip okullarının öğrenci sayıları düşmüş, koskoca memlekette iki tane imam hatip okulu kalmıştı.

 

Kuran kursları kapatılmış, hafızlık belgesi veya diploması almak imkânsız hale gelmişti. Çıkarılan “Camiler Kanunu” ile birlikte birbirine 500 metre mesafedeki iki camiden birinin yıkılması kararlaştırılmış ve Anadolu’da yüzlerce caminin kapısına kilit vurulmuştu. 

 

Bununla da kalmayıp ahır yapılan, depoya/tamirhaneye çevrilen camiler de vardı. Mesela Ordu Komutanı Fahreddin Altay’ın emriyle Konya’nın meşhur Alaaddin Camii’si buğday deposuna dönüştürülmüştü.

 

Camiler ve mescitler satılıyor. Cami satışlarından elde edilen paranın bir kısmının meşhur cumhuriyet balolarının yapıldığı Ankara Palas’ın inşa edilmesinde kullanıldığını biliyoruz. Hatta bazı camiler doğrudan CHP teşkilatına tahsis ediliyor. Örneğin Adana’daki Ali Dede Mescidi CHP il binası yapılıyor. İstanbul Aksaray’da Kara Mehmed Paşa Camii 1928’de CHP’ye satılmış. 

 

İstanbul Küçüksu Camisi ise minaresi yıkılarak CHP’ye verilmiş, üstüne de kocaman CHP yazılı bir tabela asılmış. Tapusunda Fatih Sultan Mehmet’in göründüğü Ayasofya 1934’te Bakanlar Kurulu kararıyla ibadete kapatılıp müze yapılıyor örneğin. Bunların yanı sıra 1948 yılına kadar Hacc’agitmenin yasaklandığı, Tanrı yerine Allah diyenin 3 ay hapse mahkûm edildiği gibi bir yığın uygulamlar söz konusu.

 

1932’de çıkarılan kanunla ezanın Türkçe olarak okutulması zulmü ise tam 18 sene devam etti. Zulüm diyoruz çünkü asırlardır Müslüman olan ve hangi dilde ibadet edeceğine kendisi karar veren bu millet, 18 sene boyunca camiilerden“Tanrı Uludur” garabetine katlanmak zorunda bırakıldı. Kanuna uymayanlar ise hapis ve para cezalarına çarptırıldılar.

 

4 Şubat 1933 tarihinde müftülüklere ezanı Türkçe okumaları emreden buna uymayanları kat’i ve şedid bir şekilde cezalandırılacaklarını bildiren bir tamim gönderiliyor. Ardından Türk Ceza Kanunun 526.maddesi yeni bir fıkra eklemesiyle aykırı eylem cezalandırılmaya başlanır. Değişikliğe göre Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdir.” 

 

Halkı dinden uzaklaştırmak için camilerdeki halıları bile kaldırdılar. Sırf cemaat gelip namaz kılamasın diye yaptılar bunları. Öyle ki Ankara’nın en önemli ibadethanesi Hacı Bayram Veli Camii’nde bir zamanlar halı yoktu desek şaşırır mısınız? 

 

Şöyle ki; dinde reformlaşma sürecini görüşmek için oluşturulan komisyonun aldığı; halkın camiye temiz ayakkabılarıyla girmesi, oturacağı sıralar olması, camilerin iyi yetişmiş müzisyen ve müzik aletlerine ihtiyaç duyduğu gibi kararlar, CHP zihniyetinin çarpıklığını gözler önüne sermektedir.

 

O dönem dev bir sanat galerisine dönüştürülmesi teklif dahi edilen, bugün ise her Cuma namazında dolup taşan Sultan Ahmet Camii’nde o yıllarda 15-20 kişiyle Cuma namazı kılındığını elbet bilen bilir. CHP kongrelerinde halkın, isyan noktasına gelip, “Köyümüze, mahallemize camii yapılsın, din görevlisi tayin edilsin, cenaze namazlarımızı kıldıracak adam kalmadı” diye feryat ettiğini de…

 

 

Tek parti zulmünün bitip de Demokrat Parti’nin iktidara geldiğinde milletin artık sabrı kalmamıştı. Camii içinde iç ezanın Türkçe olarak okunmasına dayanamayıp da “Allahuekber” diye bağırdığından ötürü yaka paça götürülen Müslümanları görüyor olmaya bu milletin tahammülü yoktu artık.

Ve Adnan Menderes sözünü tuttu. Ezanın Türkçe okunması zorunluluğunu kaldırarak, bir milletin derin hasretine son verdi. 16 Haziran 1950 de bir Cuma günü kanun meclisten geçti ve vilayetlere bildirildi.

 

O gün yaşananları hem okumak hem yazmak gerçekten çok zor. Akif’in İstiklal Marşı’nda dediği gibi “Bu ezanlar ki şehadetlerin dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” mısralarında olduğu gibi Türk halkının o gün ezanla buluşması da yıllardır beklenen vuslata erişmiş olmanın heyecanı ve sevinci ile hafızalara kazınmıştır.

 

Türkiye’nin dört bir yanında gözünü cami şerefelerine diken mazlum halk, “Allahuekber” nidalarını duymalarıyla birlikte şükür secdelerine kapanmış, kurbanlar kesilmiş, gözyaşları sel olup akmıştır. Sanki Bilal Habeşi’nin okuduğu ilk ezan gibi… Sanki İslam güneşi yeniden doğmuş gibi…

 

Öyle ki halk 18 yıldır hasret kaldığı, uğruna hapis yattığı, işkence çektiği Ezan-ı Muhammedi’ye bir türlü doyamamaktadır. Bütün minarelerden çifte ezanlar okunur. Bir cemaatin bütün fertleriyle birlikte aynı anda gözyaşı döktüğüne bütün dünya şahit olur o gün. Camiiler bir bayram havası içinde koşup gelen cemaatle dolar taşar. Müezzine “Bir daha oku, bir daha oku” diyerek dinlemeye doyamazlar ezanı. Kimi müezzin ağlamaktan okuyamaz bile…

 

Evet, o gün Bursa’da bir camide neden arka arkaya 7 kez ikindi ezanı okunmuş sanırım şimdi anlaşılmıştır. 

 

1932’de yasaklanan, 1939’da ise uymayanlara ceza müeyyidesi getirilen ezanın o gün minarelerin şerefelerinden tekrar yükselmesiyle, bin yıldır İslam’la yoğrulmuş bu aziz vatanın semaları bu ilahi sedayla tekrar şenlenmiş oldu. 

 

Yaptığı zulümlerle necip Türk milletinin dinine, diyanetine, seccadesine, tesbihine, ezanına, örfüne, geleneğine karışarak İslam kültür ve medeniyetinden uzaklaştırıp, Batılı bir toplum yaratmak isteyen bu CHP zihniyeti, bugün yine aynı konuyu gündeme getirerek sinir uçlarımızla oynamaktadır.

 

Şu bir gerçek ki; işgalcilerin bile yapmadığını yaparak bu vatan topraklarına 18 sene boyunca kabus gibi çöken Türkçe ezanı dayatan bu zihniyet, ülkesini düşmandan kurtararak bağımsızlığını kazanmış bu millete kendi devleti eliyle zulmetmekten geri durmadı. 

 

Bu millet Ezanı Muhammedi için bir başbakan feda etti. Şimdi tekrar aynı günlere dönülmesine müsaade eder mi?

Yorum Yazın