Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Cibilliyetsiz darbeciler!

Gladyo’nun medya başta olmak üzere ülkenin hemen her kurumuna nüfuz ettiği, ekonomisini IMF’nin yönettiği, gazete manşetleriyle hükümetlerin yıkılıp yerine yenilerin kurulduğu, beline silah takanın vatan/millet adına rahatlıkla adam öldürebildiği, faili meçhullerin, acının ve sefaletin yaşandığı yıllardan geçti Türkiye…

Enflasyonun yüzde 70’e, gecelik faizin yüzde 6200’e çıktığı, devletin borcunun 30 katrilyon arttığı ve 50 katrilyonluk paranın da bankalarda battığı dönemlerden geçtik. Kısacası devletin malının deniz, yemeyenin keriz sayıldığı ve her defasında ırkçı, laik, Kemalist, aydın ve bürokratik kesimin daha çok kazandığı, nüfuz ve güç sahibi olduğu yıllardı…

Erdoğan için, “ülkeyi perişan etti”, “diktatör” diyenler; Florya’da pahalı içki sofralarında alem yaparken millet, Kemal Kılıçdaroğlu’nun müdürlüğünü yaptığı SSK hastanelerinde gecenin dördünde sıraya giriyor, kadın hastalığı için gelenler böbreğinden oluyor, bir iğneyle kolunu bacağını kaybeden insanların hayatı kararıyor, ilaç parası bulamayanlar da yaşamımı yitiriyordu.

Evinde suyu akmayan, parasını cuntacılara kaptıran kısacası üçüncü sınıf insan muamelesine maruz bırakılan millet buna rağmen yeterince laik, milliyetçi ve devletçi olmamakla suçlanıyordu. Bugün de Andımız adlı ırkçı bir yemin metni üzerinden insanlara vatan, milleti bayrak dersi vermeye kalkıyorlar.

Oysa, nasıl ki bir dönem el yazısıyla gelir elde edenlerin oluşturduğu devasa sektörün/tekelin önde gelenleri, menfaatleri gereği yeniliğe karşı nasıl direnç göstermişlerse bugün de statükodan rant elde edenler ve güç devşirenler aynı direnci ve tepkiyi gösteriyor.

Elli yıldır ülkede, sağ ile solu, Alevi ile Sünniyi, Türk ile Kürd’ü çatıştırarak kriz ortamları yaratanlar, kaos çıkartanlar ve darbelerle güç ve zenginlik elde edenler, kısacası halkın emeğini, alın terini sömürerek saltanat kuranlar, geçmişte olduğu gibi bugün de yeniliğin, demokratikleşmenin ve zenginliğin önünde ciddi bir engeldir.

Erdoğan hükümetlerinin son on yıldır büyük ölçüde kırdığı, bu sebeple Erdoğan’ın hedefe oturtulduğu düzen işte böylesi vatan, millet, bayrak karşıtı olan kurnaz, tüccar zihniyetli bir düzendi.

Erdoğan engelleri atlayarak değil yıkarak ilerlemeyi tercih ettiği için hala bu kirli düzenin hedefi durumundadır. Erdoğan’ın çok naif bir politika izlemesini talep ediyorlardı. 17-25 Aralık FETÖ operasyonunun yapıldığı dönemde Emre Uslu adındaki azılı FETÖcü, Koray Çalışkan’ın sunduğu programın müdavimleri arasındaydı. Ara ara Mete Yarar adlı bir yorumcu da katılıp, MİT’e çok geniş yetkiler verildiğinden falan bahsediyordu. Neyse bunu geçelim.

FETÖ’nün azılı isimlerinden Emre Uslu bir konuşmasında şöyle diyor: “Çok basit soru soracağım. Düşünün, eğer bugün (17-25 Aralık’ı kastediyor) hatta Gezi için de geçerli bu. Türkiye’nin lideri Gül, Arınç ya da Babacan olsaydı biz bu kırılmaları bu tartışmaları bu boyutuyla yine yaşar mıydık? Elbette yaşamazdık” diyor. Arınç, Gezi’de yumuşatıcı bir dil kullanırken; Gül, F. Gülen’e mektuplar yazarken Erdoğan çıkıp işi yokuşa sürüyor. Gelin bu sorunun adını koyalım, Bu sorun Erdoğan sorunudur” diyerek mevzuyu özetliyordu.

Ayrıca tapelerin Kılıçdaroğlu sayesinde meşrulaştığını ifade ederek, ona teşekkür ediyordu. İstedikleri lider profili tam da böyle bir şeydi. Yumuşak, FETÖ’nün her dediğini yapan, Gladyo’ya ses çıkarmayan, milletinden çok Amerikan emperyalizmine hizmet eden, oyun hamuru gibi kullanışlı, şekil alabilen tipler.
 

Yıllardır ülkede dikili tek bir ağacı olmayanların, vatan, millet, bayrak edebiyatıyla statükodan güç devşirenlerin, mal-mülk sahibi olanların, gazete manşetleriyle hükümet kuran/yıkan ve koalisyon hükümetleriyle kriz çıkartan medya patronlarının, sinsice devleti ele geçirmek için türlü entrikalar çeviren, insanlık tarihinin bu en büyük dolandırıcılarının musluğunu kapattığı için Erdoğan’dan nefret ediyorlardı.

Hatırlayınız, 17 Eylül 1961’de idamları infaz ettikten sonra millet kan ağlarken, infazı yapanlar bunu kokteylle kutlamışlardı. Sonra 12 Mart,  12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, Gezi, 17-25 Aralık,  15 Temmuz’da da aynısını yaptılar. Bundan dolayı bugün de aynı “çatı” altında darbeciliğe devam ediyorlar. Öyle ki bugün kendini İslamcı olarak takdim eden bir kesim 28 Şubat’ı meşrulaştırmaya, 15 Temmuz’u da sulandırmaya başladı bile!

Bu bakımdan bugün Erdoğan’a idam sehpalarını gösterenlerin cibilliyetini bilmek, bildirmek vatan borcudur, hak ve adalet borcudur. Dikta yalanlarıyla seçilmiş iktidarları düşürenlerin maskelerini düşürmek bu halka yapılacak en büyük hizmetlerden biridir.

14 Mayıs 1950’de başlayan milletin direnişi, Türkiye’nin yeniden bir devlet olma yolunda emin adımlarla sergilediği üstün gayretle devam edecektir. Çünkü bu dava sadece Türkiye’nin değil, Erdoğan’ın değil mazlum coğrafyanın ve insanlığın davasıdır.

Ülke insanının biriktirdiği serveti her dönem çarçur eden bu yobaz zihniyet, eski düzeni geri istemektedir. “Sen Kasımpaşalıysan ben de Kelkitliyim” diyerek ucuz kabadayılıklar yapanları gördük.  Kandil’i, PKK’yı, FETÖ’yü ve içeriden irili ufaklı siyasi parti, STK ve medya organlarını besleyerek ülkeyi teslim alacaklarını sanıyorlar. Buna izin vermemeliyiz. Makam mevki peşinde takla atmayı marifet sayanlar bu gerçekle yüzleşmelidir.

 

Yorum Yazın