Mustafa ALBAYRAK

Mustafa ALBAYRAK

Mail: mustafa@teknikelektrik.com

Cılkı Çıkmış İstanbul Sözleşmesi

Sabah kalkıyor gündemi öğrenmek için Twitter’a giriyorsunuz ama girdiğinize baktığınıza pişman oluyorsunuz artık. O kadar saçma sapan gündemler ve etiketler var ki açıp bakmaya imtina ediyorsunuz. İyice cılkı çıktı.

Cılkı çıkan mevzulardan birisi de İstanbul Sözleşmesi ile alakalı değerlendirmeler. Bu sözleşmeden yana olanlar ve karşı olanların ciddi bir kısmı birbirlerini kasten anlamamazlıktan gelip doğru ile yanlışı (aslında hak ile batılı) birbirlerine karıştırıyorlar.

Dünyada hiç kimsenin hiç bir müessese ve ideolojinin olmadığı gibi İstanbul Sözleşmesinin de içi sadece yanlışlardan ibaret değildir. Zaten en batıl dava ve fikriyat dahi %100 yanlışlarla dolu değildir. Yanlışları kabul ettirmenin kolay yolu doğruları araya sıkıştırmaktır.

FETÖ de öyle yapmamış mıydı?

Öncelikle insanların inananların itimadını kazanıp onları namaza başlatmak mümin bir altın nesil istiyorum diyerek adam, öğrenci, veli, velhasıl kitleleri ikna edip kazanmamış mıydı?

Hangi ideoloji oltanın ucuna yem takıp balık tutmak istemez?

Bir defa baştan şunu söyleyelim ki müdafaa edenler açısından en mühim gerekçe olarak gösterilen ''Kadına Şiddet'' mevzusunu aklı başında ya da eli vicdanında veya zerre inancı olan kimse bunu tabii görmez ve karşı çıkar. Sözleşmeyi Savunanlar bunu baştan kabul etmelidirler.

İstanbul Sözleşme feshedilsin diyenlere karşı taraf ''siz kadına şiddeti mi müdafaa ediyorsunuz?'' deme saçmalığını bırakmalılar. Kadına şiddet uygulamış erkekler dahi bunu kategorik olarak savunmaz karşı çıkarlar. Ama mevzu sadece bu mu ki?

O sözleşmede başka bir şey yok mu?

İstanbul Sözleşmesinin tek konusu ''Kadınlarımıza Şiddeti Engellemek mi?'' başka bir şey yazmıyor mu orada?

Hemen karşı çıkanlara geçiyorum (ki ben de her ortamda söylediğim gibi kategorik olarak derhal-hemen kaldırılması gerektiğine inanıyorum) hiç doğru şey yazmıyor mu?

Sadece 3. maddesinin (c) bendinde ki “toplumsal cinsiyet, herhangi bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.” itiraz ettiğimiz ve İslam milletlerince kesin olarak kabul edilmiş hatta olmazsa olmazımız olan ''cinsel bağlamda kadınlar ve erkekler için kadınlık ve erkeklik dışında rol-tavır-özellik tanımaz’’ dan başka bir şey yazmıyor mu? Yani bu sapık eğilimleri savunmanın dışında içinde oltaya takılan yem gibi doğru madde yok mu?

Yine bu 3. maddenin (e) fıkrası ise 18 yaşından küçük kızları da kadın olarak kabul etmektedir. 4. maddenin 3. fıkrasında ise dehşete düşüren mevzular yani cinsel temayül (eğilim) ve cinsel hüviyet (kimlik) özgürlüğünden bahsedilmektedir.

Evet, Kadına şiddeti bahane ederek İstanbul Sözleşmesini müdafaa edenlerimiz ''kadının erkeğe, erkeğin de kadına temayülü dışında da cinsel temayülleri (eğilimleri) olabilir'' maddesi için ne düşünüyor?

Yani normalitenin-fıtratın getirdiklerinin haricinde kadın erkekten başka cinse (yani kadına-Lezbiyenliğe) erkeğin de kadının dışında (yani normalitenin-fıtratın dışına çıkarak) başka bir cinse yani hemcinsine yani erkek erkeğe cinsel temayüle karşı çıkmaları gerekmiyor mu?

Salt bu madde dahi tüm doğru diye bilinenleri bertaraf edip ‘’bu sözleşmeden ülkemiz imzasını çekmelidir''demeleri gerekmez mi?

Ya da benim gibi kategorik olarak kaldırılsın diyenler ''fıtraten zayıf olan ve toplumumuzda derdini anlatmakta daha zorluk çeken ve bu sebeple ezilen kadınlarımıza kızlarımıza müspet (pozitif) ayrımcılık yapılması en azından istismarın olmadığına kanaat edilene kadar devam etmesi gereklidir diyemez miyiz? Çünkü hepimiz biliyoruz ki az da olsa kadınlar tarafından istismar edilse de çoğunlukta erkek fiziki ve maddi gücünden dolayı kadını umumiyetle ezebilmektedir. ''Kadının beyanı esastır'' cümlesinin içini doldurarak devam etmelidir diyebiliyor muyuz?

Sakın ortayı bulmaya çalıştığım falan zannedilmesin? Sosyal medyadaki tartışmaların cılkının çıkmasını anlatıyorum. Büyük Şairin dediği gibi ''insanlar hangi tarafa kulak kesilmişse ötekine sağır'' olmamalıyız diyorum.

Evet, bir defa bizlere 1000 yıldır savaştığımız Avrupa tarafından dayatılmış bir sözleşmeye karşı çıkalım ve behemehâl kaldıralım bu paçavrayı. ''Ama kadınlarımızı kızlarımızı çocuklarımızı korumayı'' Avrupa denen Aileyi ve kadına saygıyı bizim öğrettiğimiz bir medeniyetten öğrenecek değiliz deyip eksik ve lüzumlu olan tüm kanunları biz çıkartabiliriz.

İstanbul Sözleşmesi denen dayatmayı yırtıp atıp çok daha iyilerini yazacak medeniyet ve harsiyete (kültüre) zaten sahibiz diyebilmeliyiz. Şimdi kınayanın kınamasından korkmadan bu emperyalist dayatmadan imzamızı çekelim.

Ondan sonra da hiç vakit kaybetmeden orada yer alan az da olsa doğruları da kapsayacak yeni bir sözleşmeyi hiç bir sapkınlığa da izin vermeden kendimiz hazırlayalım. Avrupa kim ki bizim kadınımızı veya erkeğimizi ya da çocuğumuzu bizden çok düşünsün de bize sözleşme dayatsın?

Bir çift söz de ''ama Avrupa ne derci'' mankurtalara gelsin. Hani merkez medyadan şutlanıp marjinal ve finansmanı dışarda haber sitelerinde yazan çizen zırlayan ıslak kafalar veya terörist seviciler var ya! Onlara diyelim de hatırları kalmasın. Bu kerameti kendinden menkul sözleşmeye attıkları imzaları geri çeken, fesheden ya da çekince koyan Bulgaristan, İngiltere ya da Almanya’yı da mı görmüyorsunuz gafiller?

Hadi Rusya sizi aşar fazla gelir! Sapkınlığa HAYIR demek için ne bekliyorsunuz daha?

Sosyal medyada ki bu CILK ÇIKMA sona ermelidir...

Yorum Yazın