Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Faşistlerin Mülteci Aşkı!

“Misafirin bir büyük sefaletin göbeğinde çırpınıyor, sen aldırmıyorsun.

Misafirin sokaklarında el açıp dileniyor, sen bakıp geçiyorsun.

Halkın misafirine düşman kesilmiş durumda, senden tık yok.

Misafirin perişan, sen seyircisin.

Misafirinin izzet ve onuru ayaklar altında, sen öyle bakıyorsun.

Misafirin aç, senin umurunda bile değil.

Misafirin kin ve nefretin hedefi haline gelmek üzere, sen umursamıyorsun” diyordu Ahmet Hakan Coşkun.

Sadece o değil. Onlarca yazar yıllardır benzer çekincelerini, endişelerini ve rahatsızlıklarını dile getirdi.

 

Bir bakıma mültecilerin kendilerine “lütfedilen” bu misafirlik konumuna uygun olmayan davranışlar gösterdiklerini iddia ederek Suriyeli kardeşlerimizi hem aşağıladılar hem de suçla ilişkilendirdiler.

 

Oysa Erdoğan aynı tarihlerde şöyle demekteydi: “Bizler Türkiye olarak sizleri burada misafir etmenin memnuniyeti, sevinci ve haklı gururu içerisindeyiz. Sizler muhacir oldunuz. Mecburiyet içerisinde yurtlarınızı terk ettiniz. Bizler de ensar olduk sizin için tüm imkânlarımızı seferber ettik.

 

Kim ne derse desin sizler bize asla yük değilsiniz. Siz bizim için şeref ve bereketsiniz.”

 

Sözde de kalmadı. Öyle ki OECD rakamlarına göre dünyada az gelişmiş ülkelere veya mültecilere en büyük desteği veren ülke Türkiye oldu.

 

Türkiye, mültecilere 40 milyar doları aşan destek verdi. Dünyanın en nezih kamplarını inşa etti.

 

CHP lideri, “bunları tekrar ülkelerine göndereceğiz” derken Erdoğan; “Biz varil bombalarıyla inleyen yerden kaçan bu insanları asla ve kat’a onları varil bombalarına teslim etmeyiz. Biz insanı seviyoruz" dedi.

 

Türkiye’ye geldikleri günden beri faşistler tarafından Suriyeliler savaştan kaçan vatan haini olarak gösterildi. Savaş bölgesine geri gönderilmeleri teklif edildi.

 

Öyle ki sosyal medyada sürekli olarak; “Suriyeliler tecavüz etti.” “Suriyeliler çaldı.” “Suriyeler öldürdü” şeklinde kışkırtıcı yalan haber ve bilgiler paylaşıldı.

 

Sadece son bir yılda onlara “manyak, it, hırsız, dilenci, köpek, cani, fahişelik yapıyorlar, geri dönsünler, beleşçi, vatanından kaçan korkaklar vs” türünden hakaretler edildi.

 

Kılıçdaroğlu hemen her gittiği yerde “Suriyelerin birinci sınıf vatandaş, Türklerin ise ikinci sınıf vatandaş” olduğu algısını üretti. Onların vergi ödemediğini, bedavadan bir hayat yaşadığını, maaş bağlandığını hatta hastanelerde bile sıra beklemediklerini söylüyordu.

 

Faşist bir profesör;  Suriyelilerin %32,6’sının fazla kilolu, % 27,7’sinin ise obez olduğunu söyleyebilecek kadar ırkçılığını tavan yaptırdı.

 

Öyle bir hava estirdiler ki vatandaşın ayağına taş değse artık Suriyelilerden bilinir hale geldi. Düşünün, Rusya’nın Veliky Novgorod şehrinde yaşanan bir hadise bile Suriyeli bir sığınmacının hastanede kadın doktorları dövdüğü şeklinde servis edilebildi.

 

Nefret ediyorlardı Suriyeli kardeşlerimizden. “Suriyeliler bu ülkede büyük bir kriminal problemin ana kaynağıdır" diyecek kadar nefret ettiler.

 

Oysa bize göre onlar yabancı değildi. Çünkü onlar bize 400 yıl vilayetlik yapmış bir bölgeden geldiler. Bir bakıma kendi vatanlarına geldiler. Ensar muhacir ilişkisinden de öte bir şeydi bu.

Her zaman kardeşlerimizin yanında olduk.

 

“Sürüler halinde ülkesini terk eden FETÖ’cü vatansızları, dine-imana küfür ederek darbecileri alkışlayan aşağılık tipleri, Gezi’de hükümet devirmek isteyen çapulcuları, PKK’ya destek veren tayfaya torpil geçen faşistlerin saldırılarından misafirlerimizi korumalıyız” dedik ve koruduk da.

 

Bilindiği gibi Türkiye, İdlib'deki Türk askerlerine yönelik yapılan hava saldırısının ardından AB'ye gitmek isteyen mültecileri durdurmama kararı aldı. 

Düne kadar mültecileri bir kaşık suda boğmak için can atan faşistler birden merhamete gelerek duyar kasmaya başladı.

Sanırsınız Türkiye, mültecileri silah zoruyla sınır dışı ediyor. Yunanistan’a iki çift laf söyleyemeyen faşist tayfa her zaman olduğu gibi Erdoğan’ı bir numaralı sorumlu tutarak veryansın ediyor.

Açıkçası bu kadar merhametli ve insan dostu olduklarını düşünmüyorduk! Elbette öyle değiller. Onlar mültecileri savaşın tam ortasına göndermek istiyordu.

Batıdan daha çok nefret ediyorlar Suriyelilerden. Ancak en fazla nefret ettikleri kişi; günlerdir Esad güçlerini bombalayan ve ülkesinin bekası için kararlığını ortaya koyan Erdoğan.

Samimiyetsizlikleri, ikiyüzlülükleri yüzlerinden akan bu fasitlerin tek endişesi var o da; Türkiye’nin bölgede söz sahibi olmak istemesidir.

Yorum Yazın