Lâ İlâhe İll’Allah!
12 Mayıs 2025, Pazartesi 23:54 43 kez okundu.
"Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O'ndan başka ilah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi,163)
"La ilahe illAllah" yani "Allah'tan başka ilah yoktur” ifadesi, imanın anahtarıdır; İslam'a giriş ve Allah’a teslimiyetin temel şartıdır. İslam'ın temel inanç cümlesidir, en büyük reddiyedir ve çok derin bir anlama sahiptir.
Bu, İslam'ın en temel inancı olan tevhid (Allah'ın birliği) ilkesini ifade eder. Allah’tan başka hiçbir varlık tapılmaya, kulluk edilmeye layık değildir. Tüm güç ve yetki yalnızca Allah’a aittir.
Bu söz, insanın her türlü sahte ilah ve otoriteye karşı özgürleşmesini temsil eder. İnsan nefsinin, şehvetlerinin, makamın, paranın veya başka dünyevi şeylerin kölesi olmamalıdır. Gerçek otorite yalnızca Allah’tır; her şey O’na muhtaçtır.
Bu kelimeyi kabul eden kişi, hayatını yalnızca Allah’ın rızasına uygun şekilde şekillendirmeye çalışır. Kendi istek ve tutkularını değil, Allah’ın koyduğu ölçüleri merkeze alır. Kulluk bilinciyle yaşar ve bu bilinç hayatının her alanına yön verir.
İslam’da en büyük günah olan şirk (Allah’a ortak koşma), bu kelimeyle reddedilir. İnsan başka ilahlara tapmamalı, hiçbir şeyi Allah’tan daha önemli daha üstün ve daha önde görmemelidir.
"Allah’tan başka ilah yoktur" demek, sadece dil ile söylenen bir söz değil, bir hayat tarzıdır. İnsan yalnızca Allah’a güvenmeli, yalnızca O’ndan yardım istemelidir. Bütün ibadetler, dualar ve bağlılıklar sadece Allah’a yöneltilmelidir.
Allah birdir ve O'ndan başka ilah yoktur. İman eden insanlar hayatlarını bu temel gerçek üzerine kurarlar. Birçok insan ise canlı cansız her şeyin gerçek mutlak varlık olduğunu, Allah'ın ise soyut bir varlık olduğunu zanneder. Halbûki Rabbimiz gerçek mutlak varlık ve O'nun dışında kalan her şey sadece O'nun yarattıklarıdır.
Kâinatta hiçbir şey yokken Allah vardı. Allah zamandan ve mekândan münezzehtir. Maddeyi, zamanı, mekânı yaratan Rabbimiz, her şeyi, "Ol!" emriyle yaratmıştır.
Yaratmıştır ve an an yaratmaya devam etmektedir. Kimi insanların düşündüğü gibi, tüm bunları yarattıktan sonra göklere çekilip -Allah'ı tenzih ederim, yüceltirim- olan biteni izlemez. Her şey O'nun kontrolündedir, bütün işleri evirip çeviren O'dur. Kur’an'da, "Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir" (Secde Suresi,5) ayeti ile tüm olayların Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiği bildirilir.
Evrendeki ve canlılardaki eşsiz tasarımların, muhteşem düzen ve dengenin tek sahibi vardır; Yüce Allah! İnsan bir an, sadece kendi yaratılışını bile düşünse Allah'tan başka güç olmadığını anlayabilir. İnsanın, tek bir sperm ve yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurta hücresinin birleşmesiyle embriyo olarak anne rahmine düştüğü andan, doğumuna kadar geçirdiği sürecin her anı çok büyük bir mucizedir. Önce tek bir hücre, ardından iki, dört derken her bir hücre topluluğu adeta bilinçli bir şekilde, kimi kalbi, kimi kasları, kimi sinir hücrelerini oluşturur. Her hücre, oluşturacağı organın özelliklerini kendi DNA’sında yazılı olan bilgi doğrultusunda şekillendirir. Ve her hücre, örnek edinmeksizin yaratan Allah'ın ilhamıyla, yapacağı işi mükemmel bir şekilde, hatasız yapar. Elbette ki, bilinçsiz, şuursuz hücrelerin tesadüfen bu kadar mükemmel bir canlıyı oluşturması imkânsızdır. Ancak insan, kâinattaki her bir detayın Allah’ın dilemesiyle ve yalnızca “Ol!” demesiyle oluştuğunu unuttuğu gibi, bu her aşaması mucize olan bir insanın yaratılması olayını da düşünmeyerek, Rabbini unutabilmektedir.
Said Nursi, Allah'ın birliği anlamındaki "Vahdehu" kelimesinin, insanın kalbini ve ruhunu keşmekeşten ve perişanlıktan kurtardığını şöyle ifade eder: “Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip(yaltaklanıp) boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünki Sultan-ı Kâinat birdir, her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir; her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu(istediğini) buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”
Ancak birçok insan bu gerçeği kavrayamaz, imanı tanıyamaz. Her şeyin, bir yaratıcı olmaksızın, kendiliğinden, tesadüfler sonucunda oluştuğuna inanmak Allah'a şirk yani ortak koşmaktır. Ve Allah'ın asla bağışlamayacağını bildirdiği bir suçtur.
Gerçekten Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi,48)
Biz inananlar, Allah'ın tek Yaratıcı olduğuna, bütün işleri O'nun düzenlediğine, planın ve iradenin Allah'a ait olduğuna, Allah'ın her olayı bir kader dahilinde ve bizler için hayır ve hikmetle yarattığına iman ederiz. Nefsin bencil tutkuları, onu ilah edinmemizi ister. Biz “Hayır” deriz. “İşittim, itaat ettim ama itaatim sana değil, Rabbime” deriz. Ve Allahtan başkasını, O’ndan başka ilah, tanrı, söz edilen her ne varsa en büyük reddiye ile reddederiz. O yalnızca bir söz değil, bizim için hayat felsefesidir.
La İlahe İll’Allah!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum