Elif E. BAYRAKTAR

Elif E. BAYRAKTAR

Mail: elif.alaca@hotmail.com

Rabbin Seni Unutursa?

Allah'ı zikretmek muhakkak en büyüktür.  (Ankebut Suresi, 45)diyor bize Kur’an. Ancak biz, zorlukta Allah’ı zikrediyor, kolaylıkta unutuyoruz. Halbûki her durumda anmalı, hiçbir durumda unutmamalıyız, ki kalpler sadece Allah’ın zikriyle mutmain olur.

 

Kaldı ki Allah bize bir an bile nefes aldırmayı unutmuyor; kalbimizin atması bile O’nun kontrolünde… Ama biz unutuyoruz.

 

Çünkü insanı, Allah’ı anmaktan uzaklaştıracak birçok oyalanma konusu var.  Dünya nimetlerinden daha fazla yararlanabilmek için delice bir hırs ve yarış içinde, boş emeller peşinde koşuşturup duruyor insan.

 

Böylece, umut ettiğinin aksine hayat daha da zorlaşıyor. Zaman geliyor; sahip olduklarından zevk alamıyor, elindekiyle yetinemiyor ve zamanla tüm zevkleri tüketiyor.

 

Bu anlamsız koşuşturma sürerken zaman da akıp gidiyor. Allah'ın buyruklarına karşı duyarlı olmayan insan zaman zaman öyle hatalar yapıyor ki, kendisini düzelttiğinde, nasıl yaptığına hayret ediyor. Bu olmadık hatalar, kişinin o an Allah’ı unuttuğunun işaretleri oluyor.

 

İnsan birçok eksik ve kusurları olan bir varlık; yaratılmış ve yaratılmışlara has acizliklere sahip. Eksiklikten ve kusurdan münezzeh olan yalnızca Allah. İnsanın Allah karşısındaki acizliklerinin en önemlilerinden biri de unutması.

 

Allah imtihan için ‘unutmak’ diye bir konu var ediyor, şeytanı da vesile ediyor. Şeytan insana her şeyi unutturabilir; imanı, sevgiyi, merhameti ve hatta kendini... Bütün bunları unuttuğunda ise bitki bile insandan daha vasıflıdır.

 

Yaşayabilmek için Allah'ın her an hafızamızda tuttuğu bilgilere ihtiyacımız var. Allah o bilgilerden bir tane bile eksiltme yaptığında, o bilgiye yeniden sahip olmaya güç yetiremeyiz. Her ‘şey’ gibi, unuttuğumuz şeyi hatırlayabilmemiz de yalnızca Allah'ın dilemesiyle mümkün.

 

Ruhlar âleminde Allah’ın varlığını kabul ettik, O’na söz verdik. Ama hepimiz ayrı bir yol tuttuk; çeşit çeşit yollara dağıldık. O’nun sevgisiyle dolması gereken kalplerimize biz fânî sevgileri yerleştirdik. Rabbimiz; gerçek Sevgilimiz bize şah damarımızdan yakınken, biz sevgiliyi hep uzaklarda aradık. O’nu bulduğumuzda aslında her şeyi bulmuşken, biz anlayamadık.

 

Allah ise sonsuz merhametiyle sürekli bizi uyarıyor; “Tüm kâinatı, dünyayı, sizi Ben yarattım, Benim için yaşayın” buyuruyor. Ne kâinat ve dünya, ne bedenimiz, ne ruhumuz bize ait değilken, bu acayip halimiz nedir? Her şeyin gerçek sahibi olan için yaşamaktan daha mâkul ne olabilir? Bütün varlığımızı Allah’a vermemiz gerekmiyor mu? Dünya O'nun, ruh O’nun, bedenimiz de O’nun. Bahşettiği bütün nimetler için O'na yönelmemiz gerekirken unutmak, nankörlük etmek ne büyük vicdansızlık! 

 

Biz unutuyoruz da, ya Rabbimiz bizi unutursa? Ya bizi terk eder, bize darılırsa?

 

“Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar”dan olmanın düşüncesi bile titretmeli bizi. Allah'ı sürekli akılda tutmalı, O'nun ayetlerini tefekkür etmeli; bu aklımızı ve şuurumuzu sürekli açık tutar. Allah'ı sıkça zikredersek, O'nun karşısındaki aczimizi ve güçsüzlüğümüzü daha iyi idrak ederiz. Yerden kesilen ayaklarımız, yeniden yere basar; daha sağlam basar. Böylece O’na daha halisâne teslim oluruz.

" Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı.” (Duha Suresi, 3)buyuruyor Rabbimiz. Müjde veriyor.

Ne büyük müjde bu. Başka hiçbir müjdenin olmadığı kadar yeterli.

Bu müjde bizi başarıya ulaştıracak, kalkmak için düştüğümüz yoldaki; hicret yolundaki engelleri kaldıracak, bizi O’na ulaştıracak.

Çok hatalar yaptık; insanız, aciziz, daha da yapacağız. Terk etme Rabbim, unutma bizi. Darılma bize…

Ne gücümüz var ki; tut elimizden götür bizi, rızana ulaştır.

Ve elbette tüm nimetler gibi, bu da “Rabbimin fazlındandır,..” (Neml Suresi, 40)

 

Yorum Yazın