Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Su Uyur FETÖ Uyumaz (1)

1979’da Perestroika 1985’te Glasnost’la başlayan Sovyetlerin çöküşü aynı zamanda yeni dünya düzeni çerçevesinde yeni dengelerin habercisiydi. Türkiye’nin güçlü olması, bu dengeleri planlayanların işini zorlaştırabilirdi. Bu sebeple Türkiye’nin kendi kendisiyle boğuşturulması, ayağına çelme takılması ve yapay meselelerle enerji harcaması gerekiyordu.

20 Ocak 1990’da Sovyet ordusu Azerbaycan halkının demokratik taleplerini bastırmak için başkent Bakü’ye girdi, yüzlerce Azeri’yi katletti. Bu durum dünya ve özellikle Türkiye kamuoyunda infiale yol açtı.

1 Şubat 1990’da Ankara’da Sıhhiye Abdi İpekçi Parkı’nda geniş katılımlı bir miting tertip edilmesi planlandı.

Ancak bir gün önce, 31 Ocak 1990’da Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucularından Muammer Aksoy öldürüldü ve miting iptal edildi. Bu cinayetle birlikte ülkenin gündemi birden değişti. Artık irtica bir numaralı gündem maddesi olmuştu. Adı hiç duyulmamış örgüt adları ortaya atılıyor kamuoyu kutuplaştırılıyordu.

1991 yılında FETÖ elebaşı Sızıntı adlı paçavrada, Cumhurbaşkanı Özal’ı hedef alıyor ve malum çevreler Özal’ı yıpratmaktan geri durmuyordu. 31 Ekim 1989’da cumhurbaşkanlığına seçilen Özal, bu cinayetten de sorumlu tutulmaya çalışılıyordu. Özal’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden üç ay sonra bu cinayetlerin başlaması da düşündürücüdür.

1990 yılında gerçekleştirilen bazı cinayetler; 31 Ocak 1990 Muammer Aksoy, 7 Mart 1990 Çetin Emeç, 4 Eylül 1990 Turan Dursun, 6 Ekim 1990 Bahriye Üçok ( Bombalı paketle)
 1978’de Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu’nu da aynı yöntemle öldürmüşlerdi. Bu cinayetlerin ardında FETÖ’nün parmağı olduğu aşikâr.

Türkiye’de bunlar olurken ülke dışında 2 Ağustos 1990’da Saddam, Kuveyt’i işgal ediyor, küresel çete, Kuveyt’i işgalden kurtarma bahanesiyle gelip bölgeye yerleşiyordu. Türkiye’de ise genelkurmay başkanı, siyasi irade ile “anlaşamadığından” istifa ediyordu!

1990 yılı başlarında, basında TSK’de “ Ergenekon” adlı illegal bir yapılanma olduğu iddiası yer aldı. 16 Kasım 1990’da bir açıklama yayınlayan Hurşit Tolon, “ Özel Harp Dairesi olarak anılan yapılanmanın  Gladyo’la bir ilgisinin olmadığını” ileri sürdü.

1990 ve 1993 yılları (2002’ye kadar) Türkiye’nin bütün enerjisini, içe dönük mücadeleye harcadığı yıllardır. Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Orta Doğu’da yeniden sınırlar çizilirken, yeni imkânlar doğarken Türkiye adeta cambaza bak oyununa getirilmiş, FETÖ ve Kemalist kesimlerin ittifakıyla adeta içine gömülmüştü.

 17 Ocak 1991’de Kuveyt’i kurtarmaya gelenler, Irak’ın kuzeyini uçuşa yasak bölge ilan edip burada terör örgütünün güçlenmesini de sağlayarak bölgeye de fitne tohumları ektiler. Bu tarihten itibaren Türkiye, İkinci İsrail denilebilecek bir Kürdistan projesinin bir numaralı hedefi haline getirildi. Bugün hala bu tehdidi savuşturmak için operasyon yapıyoruz.

30 Kasım 1991 ‘de tek parti iktidarı ANAP, yerini DYP- SHP koalisyon hükümetine bırakmıştır.  Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığının meşru olmadığı sık sık vurgulanmış; Süleyman Demirel, bu muhalefetin başını çekmiş, Özal’ın bulunduğu toplantılara katılmamış, onun “Meşru olmadığı” tezini hep gündemde tutmuştur.
25 Aralık 1991’de SSCB ( Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ) resmen dağılmıştır. Çeçenistan’da Ekim 1991’de yapılan seçimlerde bağımsızlık yanlısı Cehar Dudayev devlet başkanı seçilmişti. 7 Haziran 1992 Ebulfez Elçibey, Azerbaycan cumhurbaşkanı seçildi.  

Türkiye içe döndürülürken dış dünyadan Türkiye’ye sempatiyle bakan devlet başkanları da görevlerinden uzaklaştırıldılar. 28 Şubat 1997, irtica gündemde tutularak FETÖ’nün ordu kanadına yerleştirilme tarihidir.

 İsrail Devlet Başkanı Vaizman’ın “ Hiçbir parti Refah Partisiyle koalisyon kurmamalıdır” sözü emir telakki edilmiştir.  

Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Orta Doğu’da  ve Orta Asya’da Türkiye yoktu. Kendi kendisiyle kavgalı hale getirilen bağımlı bir ülke durumuna sokuldu. Düşünün, 24 Ocak 1993’te gazeteci Uğur Mumcu öldürüldüğünde öldürülme anına kadar Türkiye’nin gündeminde ilk sırada Bosna-Hersek vardı.

Bosna-Hersek’te Sırpların, Müslüman Boşnakları katletmeleri Türkiye kamuoyunu ayağa kaldırmıştı. Katliamlara seyirci kalmakla itham edilen Birleşmiş Milletler’in telefonları, faksları Türkiye’den gönderilen protestolarla adeta kilitlenmişti. Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü dakikaya kadar gündem Bosna-Hersek’le dayanışma idi. Mumcu’nun katledilmesiyle birlikte Türkiye bir anda yine “İrtica” paranoyasına, türbülansına sokuldu.

Buraya kadar CIA imalatı FETÖ’nün bu hadiselerde rol almadığına inanmak saflık olur. İkinci yazıda buradan devam edelim…

Yorum Yazın