Ufuk COŞKUN

Ufuk COŞKUN

Mail: ufukcoskunn@gmail.com

Türk Nefreti Değil Bu Türk Korkusu!

Türkiye, sınır boyunda kendi bekasını tehdit eden eli kanlı, vahşi terör örgütüne yönelik tarihin en büyük operasyonunu başlattığı gün olanlar oldu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne varana kadar içimize yerleştirilen şuursuz, tarihsiz, omurgasız tayfa başta olmak üzere tüm Batı ve Amerika operasyona karşı tavır sergiledi.

Bu tavır futbolcularımıza varana kadar yansıdı. Hemen her gün Türkiye aleyhinde propaganda yapıyorlar.

Türklerden oldum olası nefret ettiler ve onlardan çok korktular. Daha evvel farklı başlıklar halinde bu korkunun ana nedenlerini yazmıştık. Bu vesileyle tekrar hatırlatalım.

Bakınız, fetihten hemen sonra Kardinal Bessarione, Venedik Doçu Francesco Foscari'ye yazdığı mektupta şöyle diyordu; "Bizans'ın başkenti acımasız barbarların eline düştü, soyuldu, yakıldı, baştan aşağı yağmalandı. İtalya tehdit altında, tüm dünya tehdit altında!"

Papa V.Nikolas ise Fatih'ten "Hristiyan Kilisesi’ni canice yok eden, şeytanın oğlu, cehennemin çocuğu, Hristiyanların kanına susamış ölüm meleği" olarak bahsetti. Fatih'i, İncil'de anlatılan yedi kafalı kırmızı ejderha olarak göstermekten bile geri kalmadılar.

İstanbul’un fethi, Batı dünyasında derin nefrete ve korkuya neden oldu. Fethi bir türlü unutamadılar. Ancak evveliyatı da var.

İhsan Fazlıoğlu bu meseleyi Anlayış Dergisi’nde yayınlanan makalesinde şöyle anlatıyor; “11 Ekim 1098'de Anadolu'da Türklere karşı yürütülen savaşlara katılan bir papazın günlüğünde şu dehşet verici cümle kayıtlıdır: "Her yerde Türkler!"

Ağustos 1100'de ise Roma'da Papa II. Baschalis bunu doğrularcasına şu fetvayı yayımlar: "Müslümanlar eşittir Türkler." Böyle bir ortamda 11. yüzyıldan 16. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa'nın en önemli gündem maddesi ortaya çıkar: “Türklere karşı sürekli savaş”. Bu savaşları finanse edebilmek için toplanan verginin adı ise; Türk Vergisi’dir.

Fransızların meşhur Roland Destanı’nda “Müslümanlar, şeytanın temsilcileri” şeklinde tasvir edilir. Dante’nin İlahi Komedyası’nda, Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ali (ra), bölücülük yapanların atıldığı cehennemin sekizinci katında yer alırlar.

Shakespeare, Othello’sunda; “Yalan söylüyorsam Türk gibi olayım” dedirtir.

Martin Luther; “Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün bin Türk öldürürdüm. Bu da yılda 350 bin Türk ederdi. Türkler; Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır. Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine, Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır” der.

İngiliz yazar Andrew Wheatcroft'un "Kapıdaki Düşman" adlı kitabında "1071 Malazgirt Savaşı’yla Türklerin Anadolu'ya girdiği ancak İstanbul'un fethinin ve asıl 1683 yılındaki Viyana Savaşı’nın Avrupalıların gözünü fena korkuttuğu anlatılır.

Kitap, Türklerin İstanbul'un fethinden sonra gözünü Avrupa'ya diktiğini ve bunun da Avrupa'da önemli etki bıraktığına işaret ediyor. Bu öyle bir korku ki Viyana'da 1534 yılında Osmanlı akıncılarının gözetlenmesi için St. Stephen's Katedrali'ne çan çalarak haber vermesi için bir memuriyet tahsis edilmişti.

Bu görev 1956 yılında artık Osmanlı tehlikesi kalmadığı düşünülerek kaldırıldı.

 

Voltaire, Rus Çariçesi II. Katerina'ya yazdığı bir mektupta; "Yüce majesteleri, Türkleri öldürerek bana yeniden hayat veriyorsunuz. Türk dilini ve onu konuşanları Avrupa'dan sürmek gerek... İnsanlığın iki büyük baş belası var: Birincisi veba, ikincisi Türkler..." diyordu.

Victor Hugo "Bu katil imparatorluktan, Osmanlıdan yakamızı kurtaralım.” Solun ve PKK'nın taptığı adam olan Engels ise: “Türklerin ortadan kaldırılmaları gerekir" demişti.

Rahmetli Muhammed Ali'nin cenaze töreninde Michael Lerner adındaki bir haham 15 bin kişinin katıldığı ve milyonlarca kişinin canlı izlediği bir ortamda "Türkiye'nin liderlerine Kürtleri öldürmeyi bırakmalarını söyleyin" diyerek nefretini kusmuştu.

Tüm bu örnekler İhsan Fazlıoğlu Hoca’ya göre; Batılı aklın tüm yapıp etmelerine sinmiş bu halet-i ruhiyenin muharrik gücü 'korku' dur.

Bu korku Batılı insanın bilinçaltına işlemiştir; gelip geçici bir durum değildir bu, tersine cevher nitelik kazanmıştır. Kültürlerine, edebiyatlarına, siyasetlerine, bilimlerine, teknolojilerine, hatta dillerine sinmiş olan bu “korku” Batılı insanın yıkıcılığının, yok ediciliğinin ana nedenidir.

Evet, tüm bu olup bitenler Türkiye’den korktuklarını gösteriyor. Kinlerinin arka planında bu tarihi korku yatmaktadır.

7 Haziran sonrasında PKK ve HDP’nin özyönetim bahanesiyle kazdığı hendekler ve katledilen sivil Kürtler gerçekte bin yıllık bir kinin devamıdır. Bu katliamı yapanların Kürt olması bir şey değiştirmiyor.

Bugün Haçlı zihniyetinin bin yıldır sürdürdüğü operasyonlarının son halkasını PKK/YPG/FETÖ/DEAŞ oluşturmaktadır.

Biz de onlara şöyle sesleniyoruz; Ey, Batı! Korkunun ecele faydası yok. Azdan az çoktan çok gider!

Yorum Yazın