Bekir BAŞYURT

Bekir BAŞYURT

Mail: bekirbasyurt@hotmail.com

Gümüş’ün Sağlığımıza Faydaları

14. yüzyıla geldiğimizde “Kara Veba” salgını Avrupa’da yaşayanların %25’ini katlederken, tek etkilenmeyenler çingenelerdi. Sebebi ise, çingenelerin gümüşü enjekte edilebilir hale dönüştürüp, damar yolu ile vücuda vermeleriydi. Peki, gümüş hangi özelliğinden ötürü insanlar vebadan katledilirken, çingeneleri vebadan koruyabildi?

Gümüş iyonlarının en önemli özelliği, antibakteriyel olmasıdır ve düşük toksik özelliğe sahip olduğundan dolayı, üzerinde mikroorganizmaların bağışıklık kazanamadıkları ağır bir metaldir.

Bunun yanında gümüş elementi, antibiyotik özelliği gösterir ve bakteriyel enfeksiyonlarda, yanıklarda, yaralarda, kronik ülserde kullanımı oldukça faydalıdır. Gümüş elementi kolay reaksiyona girebilen bir metal olduğundan dolayı, zehri de hemen belli eder.

Doktorlar gümüşün faydalarını biliyorlar ve hastalarına eğer sağlıklı olmak istiyorlarsa gümüş tabaklarda ve gümüş çatal bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye ediyorlardı.

Tarihsel süreçte de varlıklı ailelerin yemek takımları daim gümüş idi. Zehirlenmek istemeyen devlet adamları da genellikle gümüşten imal edilmiş bardak, tabak, çatal vb. eşyaları kullanmaktaydılar.

“Ağzında gümüş kaşıkla doğmak” deyimini ve varlıklı insanlar için kullanıldığını muhtemelen duymuşsunuzdur. Bu deyimin kökeni, insanların gümüşün iyileştirici etkisini bildiklerinden ve yeni doğan çocukları koruması için, bebek doğduğunda ağzına 'gümüş kaşık' koymalarından gelir.

Gümüş bunun yanında, 450 tür bakterinin DNA’sını bozarak yok edebilen tek elementtir.

Vücutta bulunan sağlıklı hücrelerin hızlıca bölünerek çoğalmasını sağlayarak, günümüzde de halen görülen pek çok hastalığın yayılmasını engelleyebilen bir elementten bahsediyoruz.

Peki, ne oldu da gümüş hayatımızdan çıkarıldı? Madem bunca faydası var niçin bir şekilde vücudumuzun bu elementi almasını sağlamıyoruz? Bu olayın çıkış noktası ta, İkinci Dünya Savaşı dönemine kadar gider.

O dönem hastalıkların ve yaraların tedavisi için keşfedilen 'penisilin' sentetik olarak üretilmeye başlanır. Böylece tıpta patenti alınmış sentetik ilaçlarla, büyük ilaç firmalarını çok zengin eden yeni bir çağ başlar. Artık, ilaç şirketleri patentini almadıkları hiçbir şeyi satamayacaklardır ve tabiatta bulunan doğal maddeler de doğası gereği patentlenemezler.

Böylelikle içine doğduğumuz sistemin getirisi olarak gümüş bir şekilde hayatlarımızdan çıkarıldı. Daha doğrusu tam manasıyla çıkarıldı demek yanlış olur, bir şekilde unutmamız ve onun yerine, firmaların ürettiği sentetik penisilini kullanmamız öğütlendi.

1906 senesinde bütün büyük ilaç şirketlerini satın alan John D. Rockefeller koloidal gümüşün, ilaç satışlarının önünde engel oluşturacağının farkındaydı. Bu sebeple Jude Abraham Felxner yardımı ile Amerika’daki tüm tıp fakültelerinde gümüş suyu konusunun işlenmeyeceği ve bu talimata uymayan tüm profesörlerin lisanslarının ellerinden alınacağını belirtmişti.

İşin ilginç tarafı Rockefeller, kendi ailesinin hiçbir zaman ilaç kullanmasına izin vermedi.

David Rockefeller’in geride bıraktığı dev mirasa en çok katkı yapan sektörlerden birisi de elbette ilaç sektörüdür.

Gümüş elementi, tüm bu anlatılanlardan dolayı olacak ki bir şekilde hayatımızdan çıkarıldı. Pek çok insan şu an için gümüş elementinin sonsuz faydalarından yararlanamıyor, çünkü bunlar bize ne anlatılıyor ne de gümüş suyu kullanmamız konusunda teşvik ediliyoruz. Aksine sürekli olarak, sentetik olarak üretilen ve patentlenmiş, ne olduğu belirsiz ilaçlar satılıyor ve biz bunları şifa olarak tüketiyoruz.

Bakalım insanoğlu bu sentetik (yapay, doğal olmayan) ilaçlara daha ne kadar dayanabilecek.

Son olarak, içerisinde gümüş iyonu barındıran tek besin cevizdir. Bu bilgilere okuyup, içinize sindiyse eğer tüketmeyi asla unutmamamız gereken en önemli “doğal” besin “ceviz” dir.

Yorum Yazın