Bekir BAŞYURT

Bekir BAŞYURT

Mail: bekirbasyurt@hotmail.com

Konsolosların Hakimiyetinde Çöken Osmanlı

Pek çok tarihçi tarafından 1842-1857 İngiltere İstanbul başkonsolosu Lord Stratford Canning(1786-1880) ismine sıkça rastlanmasına rağmen, her nedense bu "Etki Ajanı" sürekli görmezden gelindi. Oysa, Lord Canning öldüğünde, İngilizler onun mezar taşına "İngiltere'nin Doğudaki Sesi" diye yazacaktı..

     

    Dahası, imparatorluğun başkentinde dönen bütün dolapların altında hem onun parmağı vardı, hem de "Üst Aklın Osmanlı'daki en büyük temsilcilerinden biriydi.

    Mesela, Tanzimat'la oluşturulan "Paralel Devlet" yapılanması onun eseriydi. Batının mason ajanı Mustafa Reşid Paşa eliyle devletin yüksek kademelerine yerleştirdiği bürokratların paralel yapılanması sayesinde, Lord Canning istediği uygulamaları kolaylıkla yaptırabiliyordu.

     

      Öyle ki dönemin Vezir-i Azamları ve Bab-i Ali memurları, onun karşısında el pençe divan duracak kadar korkarlardı kendisinden!..

       

     Lord Stratford Canning, gerek Tanzimat öncesinde, gerekse sonrasında elde ettiği Osmanlı bürokratları sayesinde imparatorluğun siyasetini etkileyen, yönlendiren en önemli kişilerden biriydi.

 

       Bütün bunlara rağmen Canning'in görmezden gelinmesinin sebebi kazananların yazdırdığı resmi tarih tezi oluşturulurken, İttihat ve devamı cehape "uydur uydur tarihçileri’ nin geçmişin karanlık noktalarının örtülmek istenmesinden kaynaklanıyordu.

 

        Zira Tanzimat'la başlayıp, cumhuriyetin ilanına kadar devam eden değişim ve dönüşüm sürecinin dayandığı temel felsefe, Canning'e kadar uzanıyordu. Koca Mustafa Reşid Paşa ve Hürriyet Abidesi' Mithat Paşa'nın bir yabancı efendisi olduğu bilinmemeliydi.

 

        Mustafa Reşid Paşa'yı parlatıp, Osmanlıdaki bütün yüksek mevkilere o getirmişti. Getirmekle kalmadı, yıllarca iktidarda kalmasını sağladı.

 

         Mustafa Reşid Paşa da bu hizmetlerinin karşılığında, görevde olduğu sürece onun sözünden hiç çıkmadı! İmparatorluk içerisinde 'halka rağmen halkçılık" yapan, milli olmayan düşünceleri tepeden halka zorla benimseten, kısacası vesayetçi bir zümrenin türemesini sağlayan ondan başkası değildi.

 

         Gerçi, Canning, aynı dönemin bürokratları, daha doğrusu Tanzimat'ın en önemli emir kulları, Ali Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa'yı pek sevmezdi. Ama, 'höt dediği zaman her iki paşanın da yürekleri oynardı. Onlar da en az Mustafa Reşid Paşa kadar Batı taklitçisi ve tepeden inmeciydi. Tek farkları, İngiltere'den daha çok Fransa aşığı olmalarıydı.

         

    Asıl adı Mehmet Emin olan Ali Paşa, Sultan Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde toplam sekiz yıl üç ay on dokuz gün sadrazamlık yaptı. Osmanlıda Hıristiyanları "egemen güç" haline getiren Islahat Fermanı'nı Canning ve diğer yabancı devlet büyükelçiliklerinin emriyle yayımlamıştı..

     

      Osmanlı başkentinde kesintili olarak görev yaptığı yirmi yıl boyunca eğitimin her kademesinin işine karışmış, Islahat Fermanı da onun baskısı sonucu kaleme alınarak yayınlanmıştı. Canning, Bab-ı Alide 'sağlam bir ekip kurduktan sonra, hemen hemen istediği her kanunu çıkartmıştı..

 

      Mesela, değişmesini istediği en önemli kanun, Kur'an esaslarına dayanan ceza kanunu maddelerinden biriydi; Osmanlıda dinden dönenlere uygulanan ölüm cezasını beğenmiyordu. Ona göre bir Müslüman rahatlıkla Hıristiyan olabilmeliydi. Dolayısıyla Canning'in ilk etapta yapmak istediği şey; "gerektiğinde Kur'an yasası da değiştirilebiliyormuş!" algısı oluşturmaktı.

 

        Bunu da hatıralarında şöyle özetleyecekti;

"Üzücü bir olay. Osmanlı Hükümeti'nin ilkelerinde olmasa bile, bu değişiklik törelerinde, yeni bir değişikliğe yol açtı."

       

     Stratford Canning, Osmanlı'daki şeriat kanunlarını kolayca değiştirirken, kendi dini olan Hristiyanlığın yayılması için de elinden gelen tüm imkanları kullanıyordu. Onun tek amacı; Osmanlı Devleti'ndeki tüm Hıristiyanların eşit ve Müslümanlardan daha ayrıcalıklı konumda olmalarını sağlamaktı. Bu işi de büyük ölçüde başaracaktı.

 

      Lord Stratford Canning, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nda başlamıştı bürokratlık hayatına. Daha sonra 1808 yılında İstanbul’a Büyükelçi olarak atanan Robert Adair'in yanında ikinci kâtip olarak çalıştı. Bu sırada Türkiye'yi yakından tanıma fırsatı buldu.

 

Gözlem kabiliyeti yüksek, Osmanlı yönetim sistemini iyi bilen sadık bir İngiliz bürokratıydı. Aynı zamanda fanatik bir Hıristiyan'dı. Bu fanatikliğini eleştirenlere cevap için "Neden Hristiyan’ım?" isimli bir kitap bile yazacaktı.

 

      İşte onun bu özellikleri, İstanbul'a büyükelçi olarak atanmasını sağladı. Robert Adair'in 1810 yılında İstanbul'dan ayrılmasıyla birlikte, Canning büyükelçi oldu..Ancak, Canning o dönem İstanbul’da sadece iki yıl kaldı. Londra'ya geri dönmüştü. Başta ABD, Rusya, İsviçre ve Danimarka olmak üzere, birçok farklı ülkede görev yaptıktan sonra yine Devlet-i Ali'nin yolunu tutacaktı.

 

   Şimdi çok daha tecrübeliydi. Üstelik Osmanlı payitahtında yapacağı daha pek çok işi vardı. 1824 yılında İstanbul'a ikinci defa büyükelçi olarak atandı. Gelir gelmez de Osmanlı'nın siyasi ve idari yapısını değiştirecek, gizli organizasyonların içine girdi Lord Stratford Canning, Tanzimat Fermanı'nın gerçek mimari ve Mustafa Reşid Paşa'nın emir hocasıydı.

 

        Sultan II. Mahmut ve özellikle Sultan Abdülmecit dönemlerinde yapılan tüm ıslahatların, batılılaşma ve yenileşme çabalarının mimari, perde arkasındaki yönlendiricisi ve aleni teşvikçisiydi.

 

        Katoliklerin, Ortodoksların ve Protestanların eşit Hıristiyanlar olarak, Osmanlı Devleti'nin asli unsuru Müslüman Türklerle eşit olması için tam 50 yıl boyunca uğraş verdi.

 

         Protestan İngiliz ve Amerikan misyonerlerinin okullar, hastaneler açması ve Osmanlı Devleti'nin her köşesinde teşkilatlanmasını sağlamak için bütün imkanlarını kullandı. Öyle ki, 1858 yılında İngiltere'ye dönerken 'hizmetlerinden' ötürü padişahın şahsına hediye ettiği arazinin üzerine bir Protestan Kilisesi yaptıracak kadar da dini inançlarına bağlıydı.

 

        Hiç şüphesiz ki, Tanzimat Fermanı, kazananların yazdırdığı, resmi tarih tezine göre "çöküşün engellenmesi için yapılan iyi niyetli reformlar" ve "imparatorlukta ki çağdaş hukukun başlangıcı" olarak gösteriliyor. Ama ne var ki bu süreç, dönemin şartlarında göre değerlendirildiğinde; imparatorlukta uygulanan 540 yıllık bir şeriat hukukunun bilinçli şekilde değiştirildiği ve gayri milli uygulamaların topluma dayatıldığı gerçeğini değiştirmiyor. Zira o gün yapılan idari değişiklikler, bugünkü Cumhuriyet rejimini şeriat hukukuna dönüştürmek kadar radikal bir değişim.

 

         Lord Stratford Canning'in bizzat anılarını yazan Stanley Lane Poolle göre; Tanzimat Fermanı Devlet-i Aliyye'nin 'ilerlemesi' için değil, gerçekte Türklerin Hıristiyanlaştırılması (!) en azından Türkiye'nin Hıristiyan medeniyetine yaklaştırılmasını hedefliyordu. Çünkü Canninge göre; Türklerin Müslüman kalarak Avrupalı olmaları mümkün değildi.

 

         Canning'in bundan tam 165 yıl önce dile getirdiği gerekçelerle, Avrupa Birliği'nin (AB) yıllarca Türkiye'yi içine almama gerekçelerinin başında "din" farklılığı anlayışının olması ilginç değil mi?

 

         Ya da, CeHaPe Cumhuriyetinin kurulduğu yıllarda, Büyük Millet Meclisi'nde devletin dininin 'Hristiyanlık olması için yapılan teklifler de bir rastlantı olabilir miydi.

 

          Aslında, kazananların yazdığı tarih ve "Hepimiz, at sırtında Orta Asya'dan gelen Türkleriz!" uyduruk masalları ile yapılan 1000 yıl geçmiş olsa da hala gavur kalan %25 azınlığı..%75 Müslümana 100 yıl zulüm iktidarı yapar iken, "Türklük" üst şemsiyesinde, üniter yapı masalları ile bu gavur iktidarı gizlemekti!..

 

            Biz, bu masal ile kendimizi orta Asya’dan at sırtında gelen "Türkler" olarak görsek de Batı, bizi daima, Hristiyanlıktan çıkmış "Romalılar" olarak görmektedir..

 

            Müslümanların iktidarının zayıflaması ile kendinde gizli tarihi bir hak gören Batı, Tanzimat ve Islahat Fermanlarından beri 200 yıldır bizleri, gavur kültürleri ile Hristiyanlaştırıp aslımız olan, Romalılığımıza geri döndürme gayreti içindedir!..

 

           2000 yıldır bu topraklarda yaşayan Romalılar 1923'de kurulan T.C. ile uzaya gidip yok olmadı. Hepimiz, Orta Asya’dan at sırtında gelen Türkleriz!..Cehape uydur uydur propaganda masalı, oldu. Biz, 100 yıllık bu propaganda ile, bu gerçeği bilmesek de başta tüm batı tarihçileri olmak üzere, tüm Batı bizlerin Müslüman olmuş Romalılar olduğumuzu biliyor..

 

             At sırtında gelen Türklerde yok mu derseniz oda %25..%50 Müslüman olmuş Romalı ve..%25 de hala, 1000 yıl geçse de gavur kalan Romalılar içimizdeki; Belçikalılar, Beyaz Türkler, kriptolar, sebataylar, pankrudiler..ne isim verirseniz verin onlar, birbirini tanıyor… Taa 200 yıl öncesinden beri Hristiyan ülke konsolosları tarafından korunup hala da, korunuyorlar. Bildiğiniz, kemik değişmez. %25 cehape oyu + 100 senede propaganda eğitim ile kazandıkları diğer %10 gavurlaşan artı bir kitle!..

 

            Biz, Müslümanlar uyumaya devam edelim. Ama, adamlar 1000 sene önce gömdüğümüz Ermeni, Gürcü, Süryani, Roma medeniyetlerin peşinde ve yeniden canlandırma derdindeler. Bizler, masallar ile uyumaya devam edelim. Rabbim, bir gün uyanmayı nasip eder, inşaALLAH… 

 

Yorum Yazın